Şahin Kılınç – Bir Zamanlar Bir Şahin Amca Varmış

1943 Senesinde Küçük Bir Göz Oda Evde Başladı Bütün Hikâye…

1943 yılında, Zeytinburnu’nda bir göz oda evde doğdum. 5 kardeştik. Gelen gideni eksik olmazdı o tek göz oda evimizin. Her soframız misafirlerle şenlenirdi. Lise öğrenimim için Pertevniyal Lisesi’ne başladım fakat iki yıl okuyup çalışma hayatına tamamen katılmaya karar verdim.

6 yaşında atıldım hayata

Daha 6 yaşındayken amcam elime bir su sebili verip beni Bakırköy Tren istasyonuna bıraktı, orada başladım bağıra bağıra su satmaya. İnsanlar da sevimli halimi sever, hep benden su alırlardı. 8 yaşındayken ise, Eminönü’nde Kapalı Çarşı’da çalışırken kazandığım parayla her gün esnaf lokantasına giderdim. Garson gelir:

-Buyrun küçük bey, ne alırdınız? derdi. Ben de her seferinde önce tüm menüyü saydırıp sonra taze fasulye isterdim.(Gülüyor)

Çok başıma buyruktum.

Lise-2 de okulu bıraktım. Çok başarılı bir öğrenciydim. Bırakmayayım diye öğretmenlerim çok dil döktü fakat ben artık kendi paramı kazanmak istiyordum ve kimseyi dinlemeden okulu bırakıp çalışmaya başladım. Sonra da ömrüm boyunca çalışmayı ve ticareti bırakmadım. Hayatım hep alıp satmakla geçti.

Eşimle daha o 40 günlükken tanıştık.

Amcamın torunu olan sevgili eşimi, henüz 40 günlükken annesi kapıp geldi bize. Bizi şaşırtmak için de evimizin bahçe kapısının önüne bırakıp gelmişti Hatice bebeği. Annem hani bebek nerede? Diye sorduğunda ben çoktan bebeği bahçe kapısının orada görüp koşup kucaklamıştım bile tüm kalbimle. Sonra da eve getirmiştim. İşte orada başladı bizim bağımız. Beraber büyüdük, derslerine yardım ederdim, ilerde evleneceğimizden habersiz ona hep ağabeylik yaptım.

Onunla evlenmek istediğimde başta ailesi hiç istemedi. Fakat nice badireler, nice zorluklar ve ısrarlardan sonra en sonunda ben 23 yaşına geldiğimde evlendik. 6 sene ailemle beraber yaşadıktan sonra ilk evimize gidip ilk mobilyalarımızı aldık.

Kendimize ait ilk mobilyamız bir masayla dört sandalyeydi.

Evimize ilk taşındığımızda kendimize en acilinden bir masa ve dört de sandalye almıştım çarşıdan. Eve getirdiğimde, buyrun Hatice hanım, kendi evimizdeki ilk kendi eşyalarımız dedim. Pek memnun oldu tabii. Güzelce sildi onları, sandalyeleri süsledi, masanın üzerine güzel bir örtü örttü, vazonun içine çiçekler koyup masanın üzerine koydu büyük bir hevesle. Sonradan çok eşyamız oldu çok şükür ama onların yeri bir başkadır.

Ekmek ağacı

Bizim küçük evimizde soframızdan misafirimiz hiç eksik olmazdı. Annem yedirip içirmeyi çok severdi. Bazen aynı öğün içinde üç kez sofra kurulduğu bile olurdu. Ekmek almaya da hep ben giderdim. 5-6 yaşlarındayken bir gün kendi inisiyatifimle bakkala gittim, ekmek alıp veresiye defterine yazdırdım. Sonra gelip bahçemizde toprağın altına gömüp suladım ki ekmek ağacı çıksın, ben de ekmek almaya bakkala kadar gitmeyeyim diye. Fakat ekmek ağacı çıkmadı, ekmek de vermedi.(Gülüyor)

Kıyafetleri ters yüz edip giyerdik.

Eskiden hazır giyim diye bir şey yoktu. Abim askeriyede okuyordu, onlara verilen kumaşları terziye götürüp ceket-pantolon takım diktirirdim. Fakat bir zaman sonra kumaşların renkleri soluyordu, yüzleri yıpranıyordu. Böyle olunca terziye o kıyafeti götürürdük. Terzi önce komple bütün dikişleri sökerdi, kıyafetin içini dışına getirir tekrar dikerdi ve yeni bir kıyafetimiz olmuş gibi onu bir süre daha giymeye devam ederdik.

Şaka gibi bir askerlik

Mahalledeki tüm arkadaşlarım askere gittiği için tek kalmıştım ve canım sıkılıyordu. 1 Nisan 1963 günüydü, ben de askerlik şubesine bir uğrayayım dedim ve şubenin yolunu tuttum. Orada duvarda bir isim listesi asılıydı, herkesin isminin üzeri çizilmişti. Bir tek benim ismim duruyordu. İsmimin Şahin olduğunu söyleyince başçavuş tabloya baktı, bana baktı ve sonra ‘’hemen eşyalarını topla, bugün askere gidiyorsun’’ dedi. Şaşırmıştım. ‘’Başçavuşum bu bir 1 nisan şakası mı?’’ diyordum. Başçavuş bana, ‘’Delikanlı bugünden itibaren askersin, esas duruşa geç!’’ dedi ve ben apar topar eşyalarımı toplayıp ertesi gün Siirt’e askerliğe gittim.

Askeriyede 1 hafta dilenci gibi gezdim

Siirt’e geldikten sonra arkadaşımla elimizde bavullarımızla askeriyeye giderken etrafımızı bir kalabalık grup sardı. Hepsi bize hayırlı tezkereler anlamına gelen ‘’Hüda hıyır tezkire’’ diye bağırıyordu. Durup arkadaşıma dedim ki bunlar galiba bizden bir şeyler istiyorlar. Sorduk, ne istiyorsunuz diye. Ceketim yok diyen oldu, pantolonum yok dedi biri, gömleğim yok dedi öteki. Biz de dedik nasıl olsa askeriyede bize direkt yeni kıyafetler verecekler diye düşünüp kendi yeni kıyafetlerimizi verdik. Karşılığında da onların eski, yamalı kıyafetlerini giyip geldik askeriyeye. Meğer orada da kıyafet kalmamış, 1 hafta sonra gelecek dediler. ‘’İstanbullular’’ olarak 1 hafta boyunca askeriyede yırtık, yamalı kıyafetlerimizle gezdik (Gülüyor).

Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine sevmek ve sevilmek için bahaneler arayın.

Çok sevdiğim bu sözün özünü annem bana aşılamıştır. Rahmetli bu şekilde bütün küsleri barıştırırdı, arabuluculuk yapardı, problemleri çözerdi. Ben böyle böyle insanlara küsmemeyi, darılmamayı öğrendim. Kim bana ne kötülük yaptıysa, vardır bir sıkıntısı, vardır bir sebebi dedim. Hoşgörüyle kabul ettim.

Ortağımın akrabası tarafından dolandırıldım.

İlk başta ortağımla bir işe giriştik, sonra onun akrabası bize katılmak istedi, Kabul ettik ama aradan üç sene geçmiş olmasına rağmen hala ortaya kendisi bir para koymamıştı. Sadece kazancımıza ortaklık etti ve bizden işi etraflıca öğrendi. Üç sene sonunda kendisine ne zaman para koyacağını söylediğimizde bize oldukça büyük bir tepki gösterdi, kurmuş olduğumuz işi bozdu ve gitti. Biz tabii bir şey yapmadık. Sonra kendisi oğluyla birlikte iş kurdu ve yıllar sonra duyduk ki kendi oğlu da aynı şekilde işi öğrenip sonra onu yüzüstü bırakmış. İşte bu yüzden ben ilahi adalete çok güvenirim. Bizim hiçbir şey yapmamıza gerek kalmadı.

Düğün günümde işten istifa ettim.

Ben askerden geldiğimde çalışmak istediğim yerde Resmi Hisarkale adında, ortaokuldan tanıdığım bir arkadaşımla denk geldik. O askere gidecekti, gelene kadar da yerinde ben duracaktım. Askere gitti, 2 yıl sonra geldi fakat artık işverenler benden çok memnundu, benimle ortaklık yapmak istiyorlardı. Arkadaşımın ise acil işe ihtiyacı vardı. Ben de onun ihtiyacı varken o işte devam etmek istemedim. Patronların yoğun ısrarlarına rağmen başka projelerim olduğunu söyledim ve düğünüme geldikleri gün dükkanın anahtarlarını patronlarımın önüne bıraktım. Sonrasında Allah bana başka kapılar ve imkanlar sundu. Bir hafta aradan sonra yeni bir iş kurma fırsatım oldu. Diyeceğim o ki, Rabbim kuluna borçlu kalmaz. Sen yeter ki teslimiyet ve samimiyetle hareket edesin.

Hayata dair öğrendiklerim

Hayata anlam katan şey sevgidir. Sevmeden yaşamak neye yarar? İnsanları, çevreni, yaşadığın yeri, işini… Ben defalarca sevdim, defalarca aşık oldum. İnsanların küsmeye, darılmaya zamanları ve fırsatları yok aslında. İncinmeden, incitmeden; üzmeden, üzülmeden; kırmadan, kırılmadan sevebilmek ve yaşayabilmek gerekir. Elimizdeki imkanları da etrafımızdaki insanlarla paylaşmak gerekir.

İnsanın fiziki ihtiyaçlarından ziyade manevi ihtiyaçları vardır ve bu ancak insanla giderilir. İnsanın insana ihtiyacı vardır. Hal-hatır sormak, gülümsemek de bir ihtiyaçtır.

Dünyadaki hayatımız bir yarıştır. Bazı insanlar iyilik, güzellik, sevgi konusunda yarışırken kimisi de hasette nefrette, kibirde ve düşmanlıkta yarışırlar. Bizler mutlu olabilmek için iyilikte ve güzellikte yarışmalıyız.

Son olarak da yaşadığın hayattan şikayetçi olmayacaksın. Bize bu hayatı veren Allah’tır ve bizi imtihan edecek hastalıklarla, sıkıntılarla. Gül dikenine razı olmasa gül olmazdı. Bizlerin de gül gibi olabilmek için bazen dikene katlanmamız gerekir. Şikayet etmeden sabretmemiz gerekir ki güzellikler sonunda bizi bulsun.

En Sevdiği Şiir ve Şairler

Necip Fazıl Kısakürek- Kalk Ayağa Sakarya                                                 

Necip Fazıl Kısakürek- Beklenen

Ümit Yaşar Oğuzcan

En Sevdiği Şarkı

Barış Manço- Sarı Çizmeli Mehmet Ağa

Gençliğimden Bir Şiirim

Seni buluyorum
Cebir çalışıyorum
Elim denklem çözüyor
Dudağımda bir şarkı
Söylüyor aşkı, ilkbaharı
Defterdeki satırları, 
X ler y ler, parantezler…
Çözüyorum, çözüyorum
Beni hayli terletiyor amma 
Memnunum yine
Eşitliğin sonunda seni buluyorum.
Fatiha Yücesan, Yazar
Fatiha Yücesan, Yazar