Şule Aytaç - Kırmızı Saçlı Kadın
Ersin Varlık Aşlamacı
Feragat (Günay)Ergin, Sivas’ın Zara ilçesinde 1951 yılında dünyaya geldi. Kayseri öğretmenlik okulunu bitirdikten sonra 9 yıla yakın bir süre Sivas’ın köylerinde çalıştı. Ardından İstanbul’a atandı ve yaşamını halen İstanbul’da devam ettirmektedir. Evli, 2 çocuk annesi ve babaannedir. Halen görüştüğü, iletişim halinde olduğu öğrencileri vardır.
Şanslı Ben
Çocukluk denince aklıma hep güzel anılar gelir benim. Ben Sivas Zara’da altı çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldim. En şanslılarıydım. Üç ablam çok zeki olmalarına rağmen okuyamadılar o dönemin şartlarından dolayı ama ben okuyabildim. Bunun için de çok çabaladım.
Küçük Bir Sihir
Küçükken ilçede geceleri elektrikleri kapatırlardı. 3 kere uyarı sinyalleri verirlerdi. Babam da bak şimdi ayağımı vuracağım ve elektrikler geri gelecek derdi. Tam zamanı ayarlayıp vururdu. Biz de aaa nasıl yapıyor bunu diye düşünürdük. Biraz daha büyünce öğrendik gerçeği.
Apartman Dairesi
O zamanlar Zara’da tek katlı bir evde oturuyorduk. O zamanın Yeşilçam filmlerini izlerken apartman dairelerinde oturan kişiler görünürdü. Ben de onlara özenirdim. Şimdi görüyorum ki iyi ki o zamanlar apartman dairesinde oturmuyormuşuz. Apartman daireleri göründüğü gibi değilmiş.
Nerede O Ramazanlar
Çocukluğumda en sevdiğim zamanlardan biri ramazanlardır. Davulcular gelir, bütün komşular gelirdi. Zaten evler yan yana. Ortada büyük bir ateş yakılır, saçlar kurulur, davulcular doyurulurdu. Erkekler halay çekerdi, zaten herkes birbirini tanıyor. Bizler de akşamlara kadar saklambaç oynar eğlenirdik.
Eğitim Eğitim Eğitim…
Annem beni ortaokula göndermek istememişti. Çocukluk işte belki ben de çok ısrar edemedim. Sivas’ta oturan annemin amcasının kızı vardı. Onun eşi zaman zaman bize gelirdi. Kendisi çok iyi, beyefendi biriydi. Beni okul saatinde evde görünce ne işin var evde diye sordu. Annem ben ona kuran okuttum daha da okumasına gerek yok dedi. Kendisi de kuran okumuş biri olduğu için kuran okuması okula gitmesine engel mi dedi ve beni aldı okula yazdırmaya götürdü. Tabi ben sevinçten havalara uçuyorum. Benim elimden tuttu kaydımı yaptırdı ardın da kırtasiyeye gittik. Ortaokulu onun sayesinde okudum. Ortaokul, hayatımın en güzel yıllarıdır herhalde. Arkadaşlarım, okulum, her şey çok güzeldi. O zaman tutucu bir yapı olmasına rağmen ben biraz fevri olduğum için erkek arkadaşlarımla konuşur oyunlar oynardım. Arkadaşlarımla da hala konuşuruz. Ortaokuldan sonra da okumamı istemediler. Bu sefer daha büyük olduğum için kendi sözümü dinletebildim. Öğretmenlik okulu sınavına girdim ve Kayseri öğretmenlik okulu sınavını kazandım. Öğretmen olup atandıktan sonra annem iyi ki okumuşsun kızım dedi.
Hepimiz Bir Aileden Çıkmış Gibiydik
Ortaokulu bitirip öğretmen okulunu kazanan sadece ben değildim. Zara’dan 10 arkadaş beraber kazandık. Orada biz 10 arkadaş sanki aynı evden çıkmış gibiydik. Diğer arkadaşlarımız da sanki bizim kuzenlerimizdi. Yatılı kalıyoruz herkesin maddi durumu farklı. Beni büyük abim okutuyor o zamanlar. Gönderdiği para da her zaman yetmeyebiliyor. Bu durumlarda arkadaşlarla birbirimize destek olurduk. Beraber şımarır, beraber eğlenirdik. Şimdi bile ne zaman bir araya gelsek o zamanlardaki gibi şen olur, çocuklar gibi eğleniriz.
Kibritten Mektuplar
Ben çok romantik biriydim. Şiirler yazardım. Sevgililik şimdiki zamandaki gibi herkesin gözünün önünde yaşanmazdı. O zamanlar açıkçası daha çok hoşuma gidiyor. O bakış bile daha farklıydı. Mesela mektup yazacağın zaman kibrit kutusuna koyup öyle kapısının önüne atardık. O zamanın heyecanı çok daha güzeldi. Zorluğun vermiş olduğu bir heyecan, coşku vardı. Biz yatılı okuduğumuz için bize mektup geldiğinde hep beraber okur, beraber cevap yazardık.
Orda Bir Köy Var Uzakta
Liseyi bitirdikten sonra Sivas’ın köylerinde öğretmen olarak çalışmaya başladım. 9 yıl köyler de çalıştım. Çalıştığım her köyde çocukları 1. Sınıftan alıp 5. Sınıfa kadar okuttum. Öğretmen olarak köylerde bizlere çok saygı gösterirlerdi. Her dediğimizi yapmaya çalışırlardı. Biz sadece öğretmen değil, doktor, muhtar, köyün ihtiyaç duyduğu her şeydik. Öyle de bir eğitimden geçtik zaten. Hatta çalıştığım bir köyde sınıf yetmediği için para toplayıp okula yeni bir sınıf bile yaptık. Kadın öğretmen olmam köylülere de örnek oluyordu. Kız çocuklarını da okula gönderiyorlardı.
İstanbul‘a Geliş
9 yıl köylerde çalıştıktan sonra artık daha fazla köylerde çalışmak istemedim. Zara’ya tayinimi istiyorum ama olmuyor bir türlü. Ben de en sonunda büyük bir kente gitmeye karar verdim ve İstanbul Güngüren’e atandım. Güngören diye bir yer olduğunu ilk defa o zaman öğrendim. Dönem içinde atandığım için apar topar ev buldum tek tek eşyaları dizmeye başladım. O sıra atandığım okulda bana sınıf oluşturuldu. Diğer sınıflarda ne kadar yaramaz öğrenci varsa benim sınıfıma verildi. İnanır mısın en iyi sınıflarımdan biri o sınıf oldu. Hepsi şu anda doktor, mühendis, öğretmen vs. çok güzel bir sınıftı o sınıf.
Doğru İnsan
Eşimle (İsmail) ilk karşılaşmam üzücü bir ortamda gerçekleşmişti. İstanbul’da çalışmaya başladıktan bir zaman sonra abim hastaneye kaldırılmış. Annem benle olduğu için bize haber vermemişlerdi. Abimin hastalığını ben ara tatilde öğrendim. Ben de Ankara’ya, arkadaşımı görmeye gidiyorum bahanesiyle atlayıp Sivas’a gittim. Eşimin abisi (Şükrü) de aynı hastanedeymiş ve yan koğuşta kalıyormuş. Eşimle ilk orada karşılaştık. Ben hastanede abimin üzüntüsünden eşimin ismini bile hatırlamıyordum. Sadece gözlerini hatırlıyordum. Abisini ise tanıyordum. Ben Zara’dayken abisi taksicilik yapıyordu o zamanlar. Biz Zara merkezliyiz onlar ise Zara’nın bir köyünden. Benim o köyden bir öğretmen arkadaşım da var. Ben İstanbul’a döndükten sonra öğretmen arkadaşım aradı. Hâl hatır sorduktan sonra seni bizim köye gelin alalım mı diye şakayla karışık konuyu açtı. Ben sizin köyden kimseyi tanımıyorum ki bir Şükrü abiyi tanırım, bir de onun kardeşini yeni tanıdım dedim. Eh o işte dedi. Ben ilk başta çok sıcak bakmadım açıkçası. Tatile doğru arkadaşımla İstanbul’a geldiler. İki gün konuştuk birbirimizi tanıdık ardında da yüzük tarihi belirledik. Hiç benimle evelenir misin, teklif falan yok. İstanbul’a gelmelerinden önce aileler tanıştı tabi. Onun tayin durumlarından dolayı biz kısa bir süre de nikah yaptık. O zamandan bugüne dek çok güzel bir birliktelik sürdürüyoruz.
Batılıdan Daha Batılıydı
Ben eşimle tanışmadan önce Zara’dan biriyle evlenmem, batılı biriyle evlenirim diyordum ama eşim batılı insanlardan daha batılı çıktı. Her şeyi beraber yapardık. Ben sabah okula giderdim, o da akşam okula giderdi. Çocuklarla sabah o ilgilenir akşam ben ilgilenirdim. Ev işlerinde yardım ederdi. Kıskançlık nedir hiç görmedim. İkimiz de birbirimizi hiç kıskanmadık. Kıskançlık zaten bana göre” Şimdi sen beni seçtin ama ben yeterince iyi değilim, seni nasıl tutacağım?” demektir. O yüzden ikimiz de arkadaşlarımızla buluşur gezeriz, birbirimizi de kıskanmayız.
Mesleği ile Bütünleşen Bir Hayat
Mesleğimi çok severek yaptım. 65 yaşına kadar da çalıştım. Yaş zorunluluğundan emekli oldum zaten. Yaş zorunluluğu olmasa belki halen çalışmaya devam ederdim. Öğrencilerimi çok severim birçoğuyla hala görüşür, iletişim kurarım. Veli toplantılarında velilere çocuklarım size emanet onlara iyi bakın derdim. Elimden geleni yapmaya çalıştım onlar için.
Ben Biraz Büyüyemedim
Ben biraz büyüyemedim. İçimdeki çocuk ölürse ben o zaman yaşlanırım diye düşünüyorum. Biraz evin en küçüğü olmaktan biraz da öğretmen olmaktan hep çocuklarla iç içeydim. Mesela 30 yaşındaki biriyle konuşunca kendimi 30 yaşında, 20 yaşında biriyle konuşurken kendimi 20 yaşında hissederim. Alışveriş yaparken kimseye ben evladım falan demem. Hepimiz aynı yaştayız diye görüyorum. Her sene öğretmen lisesindeki arkadaşlarımızla buluşuruz. Bir araya geldiğimizde yeniden liseli oluyoruz. Kahkahalar, oyunlar, çok eğleniyoruz.
Devam Eden Bir Hayat
Çok güzel zamanlarım oldu. Birçok yer gezdim, gördüm. Başarılarım da oldu. Birçok üzücü olay da yaşadım ama asla umudumu kaybetmedim. Şu anda ailemle, torunumla olmanın keyfini çıkarıyorum. Her günün değerinin farkındayım ve yaşamanın keyfini almaya çalışıyorum. İçimdeki çocuğu yaşatmaya devam ediyorum.
İçimizdeki çocuklara…
En sevdiği şarkı: Senede bir gün
En sevdiği film: Ayla