Feriha Çamlıbel Altınoğlu – Güzel Hayat

Türkiye’nin ilk kadın basketbol milli sporcusunun yaşam öyküsü

“Hep gençlere nakletmek istediğim tavsiyeler vardı… Çok çalışsınlar, emek versinler ve hayatı dolu dolu yaşasınlar” diyen Feriha Çamlıbel Altınoğlu’nun yaşam öyküsü İzmir’in Buca ilçesinde 10.02.1940 tarihinde ilk ve tek evlat olarak başlıyor. Gelecekte Türkiye’nin ilk kadın milli basketbol oyuncusu ve antrenörlerinden biri olacağından, uluslararası yarışmaları kazanacağından, halk oyunlarında iki sene üst üste Türkiye birinciliği getireceğinden ve bir öğretmen olarak da yüzlerce gençleri eğiteceğinden henüz habersiz.

“Tek katlı ve bir odalı bir evimiz vardı, annem, babam ve ben kalıyorduk, evimizin yakınında zeytin ağaçları, bir dam ve o zamanlar bana çok yüksek gelen bir yokuş vardı. Fakir bir ailenin kızıydım ben çocuğum. Babam köfte satıyordu ve itiraz etmek asla aklımıza gelmezdi. Radyomuz ve lambamız da yoktu, derslerime bile gaz lambasıyla çalışırdım ama çok güzel ve huzur dolu bir çocukluğum vardı.”

Feriha Hanım

Makedonya’dan Türkiye’ye uzanan bir göç hikayesi.

Aslen Makedonya göçmeni olan Feriha Ç. Altınoğlu nesiller boyunca aktarılmaya değer bir göç hikayesine sahip. Annesi hep o zorlu, hüzünlü ve aynı zamanda yeni bir umut kapısı olan öyküsünü anlatırmış. Ninesi ve dedesi kendi çocuğuna daha güzel bir gelecek sunmak için Feriha Ç. Altınoğlu’nun annesi henüz 3 yaşındayken Ege kıyılarına doğru gelmişler ve gelecek nesiller Türkiye’de devam etmiş.

“Ailemin kökeni Makedonya’dan gelme. Annem İzmir’e geldiğinde 3 yaşındaymış. Sırplardan kaçmışlar ve günler boyunca süren yolculuktan sonra İzmir Turgutlu’ya yerleşmişler. Sene 1905 civarı henüz cumhuriyet ilan edilmemiş, İzmir Yunanlardan kurtarılmamış. İzmir’in kurtuluşunu ve Atatürk’ü anlatırdı hep annem. Babam da çocuk yaşlarında ailesiyle birlikte aynı yolu kullanıp gelmişler İzmir’e ama o pek anlatmazdı, annem daha konuşkan biriydi”

Benim kahramanım babamdı… “Feriha bir tane” derdi babam, çok sevgi ve ilgi ile büyüdüm.

Babası daha baskın ve otoriter bir kişiliğe sahipmiş. Bir kere hayır dediğinde kimse üstüne başka bir söz söyleyemezmiş ama biricik kızı Feriha’yı el üstünde tutup onu koruyup kollarmış. “Bu kadar sert bir babayla bu kadar sevgi diyeceksiniz hayret edilecek derecede, çok korkardım babamdan ama saygım ve sevgim sonsuzdu. Onu hep sevgiyle hatırlıyorum.” diyen Feriha Ç. Altınoğlu birçok baba-kız anılarından bir tanesini şöyle aktarıyor:

“Babamın işten eve doğru gelmesini heyecanla beklerdim ve o zamanlar bana çok yüksek gelen o yokuştan onu görürdüm ve hemen yanına koşardım. Elindeki alışveriş sepetini almak, onu taşımak ve birlikte eve doğru yürümek beni öyle mutlu ediyordu ki… Bir gün kapının önünde oynarken mahallemizden Mehmet diye bir arkadaşım kafama taş atmıştı ve yaralanmıştım. Eve gittiğimde herkes bu olayın nasıl olduğunu babamdan saklamışlardı arkadaşıma kızmasın diye. Babam beni hep korurdu ve hiç kabahatimi bulmazdı. Babamın yüzünü artık pek hatırlamıyorum, uzun zaman oldu gideli ama onu hala çok özlüyorum, otoritesini bile çok özlüyorum… (Yüzünde tatlı bir hüzün)

Hayallere doğru atılan ilk adım

İlk ve ortaokul eğitimini İzmir’de tamamladıktan sonra lise eğitimi için sınava girip ikincilikle Bursa Kız Öğretmen Okulunda okumaya hak kazanıyor fakat bu okul yabacı dil olarak İngilizce eğitimi verdiğinden ve İzmir’de okurken Fransızca eğitimi gördüğünden dolayı kendisi de dahil 7 Ege’li olarak tekrardan okul tercihinde bulunuyorlar ve Edirne Kız Öğretmen okuluna naklediliyorlar.

“Bursa’dan Edirne’ye gönderdiler bizi ve çok iyi hatırlıyorum tarih 10 Kasım 1955 ve Bursa’da Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümü andık. Sonrasında 11 Kasım 1955 tarihinde Edirne’ye doğru yola koyulduk ve öylece benim dolu dolu geçirdiğim yıllarım başladı.”

Yüreğim hala cız cız ediyor o güzel günleri düşününce.

15 yaşında yatılı Edirne Kız Öğretmen Okulu’nda okumaya başlayan Feriha Ç. Altınoğlu, erkenden ayakların üstünde durduğunu ve güzelliklerin yanında zorluklardan da bahsetti ve şu an bile her gün okulunun önünden geçtiğini ve her geçtiğinde “yüreğim cız cız ediyor, o yıllarımı anımsamak için mutlaka okulumun önünden geçmem gerekiyor” deyip birkaç anısını paylaşıyor bizlerle.

“Öğretmen okulunda okuduğum anılar ve arkadaşlıklar fevkaladeydi, özellikle Dirayet ile çok anılarımız var, o benim şimdiye dek 70 senelik dostum. Güzelliklerin yanında zorluklar da vardı tabii. Yatakhanede tüm okul olarak kalıyorduk. Aynı Hababam sınıfı gibiydi, hikayeler anlatıp gülüp eğlenirdik ama aynı zamanda derslerime çok çalışırdım ve kendi işlerimi de kendim yapardım. Taburenin üstüne çıkıp çamaşırlarımızı kendimiz yıkardık ve düzgün yıkayamadığımız için rengi hep morarırdı, sonra tatilde eve gidince hepsini tekrar annemle yıkardım. Tabii o zaman çamaşır makinası yok ve su da kısıtlı. Her şubenin haftada bir kez belirli saatler arasında yıkanma hakkı vardı, o saati kaçırdığımızda bir sonraki haftayı bekliyorduk. İtiraz etmek asla aklımıza gelmezdi yavrum ama ben hep hakkımı savunurdum.”

♪ Buluşalım Cuma’da ♪

“Yatılı okulda kaldığımız için her cuma günü saat 16:00-17:00 arası okul dışarısına çıkmamıza izin verirlerdi. İğne iplik gibi ihtiyaçlarımızı alırdık, arkadaşlarımızla buluşurduk ve bir araya geldiğimizde ♪ Buluşalım Cuma’da ♪ diye uydurduğumuz bir şarkıyı söyleyip dururduk. Cuma gününü iple çekerdik (gülümsüyor). Bir de her hafta sinema etkinliğimiz vardı. Edirne’deki sinemayı bizim için kapatırlardı ve saat 14:00’ de giderdik 15:30’da geri dönerdik. Gerçekten güzel günlerdi.”

O benim ilham kaynağımdı.

Edirne Kız Öğretmen Okulunda kendisine yol gösteren beden eğitim öğretmeni Mualla Aruz’dan “Mualla hocam beni hep cesaretlendirirdi” diye bahsediyor, geçmiş anılarını hatırlayarak.

“Hayalimde önce matematik öğretmeni olmak vardı tüm derslerim pek iyiydi, çok çalışkandım ve hep iftihara geçiyordum sonra beden eğitim öğretmenim Mualla Aruz sayesinde ben de beden eğitim öğretmeni olmak istedim. Kendisi çok çalışkandı ve ondan öğrendiklerimle hatta daha çok çalışarak her gün düzenli olarak antrenmanlar yaparak basketbol milli sporcusu oldum sonradan. Müzik dersinde de çok iyiydim ve müzik ritmim, duyma yetim çok kuvvetliydi. Birinci sırada müzik, sonra matematik, sonra beden eğitim dersi geliyordu. Ben de üçüncü branşıma gittim ve bu kararımdan çok mutluyum zaten çok hareketli bir insandım.”

Veda mı yoksa yeni bir başlangıç mı? 1958-Lise’den Üniversiteye geçiş

Edirne Kız Öğretmen Okulundan mezun olan Feriha Ç. Altınoğlu’nun anılarla dolu eğitim hayatı Ankara Gazi Eğitim Fakültesi-Beden Eğitimi Öğretmenliği bölümüyle devam ediyor. Beden eğitimi branşı olarak Türkiye’nin ilk ve tek eğitim fakültesi o zamanlar Ankara Gazi Eğitimdeydi, dolayısıyla spor aktivelerden beslenmelerine kadar çok özenli bir program içerisinde okumuş.

“1958 yılında Kız Öğretmen Okulu bitiminde en yakın dostum Dirayet ile aklımıza üniversiteye devam edip beden eğitim öğretmenliğini okumayı koymuştuk. İkimiz de bu branşta en iyisiydik. Bir gün Mualla hocamıza danıştık ve onun bize “Siz kazanmayacaksanız da kim kazanacak, tabii ki de yaparsınız.” demesi üzerine biz kendimizden tam emin olduk ve Gazi Eğitim Fakültesi-Beden Eğitimi Öğretmenliği bölümüne başvurduk ve ikimizde kabul aldık. Beden eğitim alanını o zamanlar çok özenle hazırlıyorlardı ve bize değer veriyorlardı. Kış kampı, deniz kampı, izcilik kampı ve bungalovlarda konaklama gibi birçok yere gidip eğitim aldık.”

Feriha Hanım ve 70 yıllık dostu Dirayet Hanım

Eşimle sınıf arkadaşıydık- Bir ayrılış ve 6 sene sonra tekrardan kavuşma hikayesi.

Gazi Eğitim Fakültesinde okurken sonradan evlendiği sınıf arkadaşı Mustafa Altınoğlu ile aynı branşta olduğu için onunla ders gereği birçok spor faaliyetine ve kampa birlikte gitmişler. Ayrıca tüm sınıf birbiriyle çok iyi anlaşırmış. İlk zamanlardaki yakın arkadaşlık bağları üniversite 2. sınıfta sevda işine dönüşmüş ve eşi “sana karşı güzel hisler besliyorum, okul bittikten sonra benimle evlenir misin?” diye teklif ettikten sonra tanışma hikayeleri başlamış. Fakat bir yanlış anlaşılma yüzünden ayrılış hikayelerinin etkilerini bize şu şekilde aktardı.

“Eşim Mustafa Altınoğlu ile aynı sınıfta okuyorduk, sınıf arkadaşıydık biz. O zamanlar pek flörtleşme yoktu ama birbirimize ilgi duyuyorduk ve tüm arkadaşlarımız da bunu biliyordu. Bir gün bir yanlış anlaşılma yüzünden ben Mustafa’yla artık görüşmemeye karar verdim ve bu durum seneler boyunca ayrı kalkmamıza neden oldu. Sonrasında doğrular ortaya çıktı ama tabii o iftiraya inandığım ve gerçeği gidip de kendisine sormadığım için artık arkadaşlığımızı bitirmiştik ve bir araya gelmedik. Ben duygularımı pek gösteren birisi değildim ama sık sık Mustafa hakkında konuşuyordum. 1960’tan 1966 senesine kadar hiç görüşmedik ama 1966 Eylül ayında tam 6 yıl sonra ortak arkadaşımız Dirayetin Mustafa’ya benimle ilgili yazdığı bir mektup sayesinde biz tekrardan bir araya gelip, evlenmeye karar verdik. 1967’de evlendik ve 55 senedir de hayatı paylaşıyoruz.”

Feriha Hanım ve eşi Mustafa Bey

Siz ne yaramaz kızlarsınız öyle…

“Üniversite 2. sınıftayız o zamanlar ve bir gün Dirayet, Emriye ve ben üç kız olarak Gazi Eğitim’in konferans salonuna inip: “Öte Yakaya Geçelim, Atlara Yonca Biçelim” türküsünü mikrofonda kendi aramızda eğlenerek söylüyorduk. Meğerse, sınıfımda olan erkekler ve şu an ki eşim Mustafa Altınoğlu da dahil bize şaka yapıp mikrofonun sesini hoparlöre bağlamışlar. “Feriha Çamlıbel ve Dirayet Bakanoğlu müdür beyin odasında bekleniyorsunuz.” diye anons ettiler. Biz milli takım sporcusu olarak paramızı almak için çağırdıklarını düşünerek koşa koşa gittik odaya ama müdür yardımcısı bize “Belediye konserleri yasaktır. Siz ne yaramaz kızlarsınız öyle ama Türkiye şampiyonluğunu kazandığınız için sizi affettim.” deyince, anladık ki tüm okul bizim sesimizi dinliyormuş.”

“Öte Yakaya Geçelim, Atlara Yonca Biçelim (A Leylim Aman Aman), Biz Bu Yardan Vazgeçelim, Oğlum Nenni Nenni Eşrefim Nenni, Öte Yakanın Buludu, Beri Yakayı Bürüdü (A Leylim Aman Aman), Güzeller Aldı Yürüdü Oğlum Nenni Nenni Eşrefim Nenni”

Başarı öyküm.

Feriha Ç. Altınoğlu, Türkiye’nin ilk kadın milli basketbolcu ve antrenörlerinden birisiydi. 1961’de Sofya’da yapılan Dünya Üniversiteler Arası Olimpiyatları’nda basketbol milli takım oyuncusu olarak yer almış ve yine aynı yıl İran ile yapılan basketbol milli maçında kaptan olarak takım çalıştırmış. Üniversiteyi bitirdikten hemen sonra Trabzon Beşikdüzü Kız Öğretmen Okuluna atanmış ve orada da Trabzon’un ilk kadın antrenörü olarak çalışmış. 4 sene burada bulunduktan sonra çok şaşırtıcı bir olay gerçekleşmiş.

Sofya Olimpiyatı, Feriha Hanım (Orta)
Feriha Hanım (alt sıra sağdan ikinci) ve takım arkadaşları

“Trabzon Beşikdüzü’ndeki çalışma hayatımdan sonra mezun olduğum Edirne Kız Öğretmen Okuluna bu sefer öğrenci olarak değil, öğretmen olarak atandım ve hem müdür yardımcılığı hem de beden eğitimi öğretmenliği görevini yürüttüm. Eşimle aynı branştan olduğumuz için birlikte takımı yönettiğimiz zamanlar da oldu rakip takımı yönettiğimiz zamanlar da. Birlikte çalıştığımız birçok anımız var ve bir ilginç olay daha gerçekleşmişti. Edirne’de ben kız öğretmen okuluna atandığımda, eşim de yanımdaki bir okula atanmıştı, okullarımız dip dibeydi yani sadece bir duvar vardı aramızda. Edirne’de onca okul arasında ikimizin de yan yana okullara atanmamız gerçekten bir şanstı, hatta ben havası inmiş topları duvardan Mustafa’ya atıyordum o da onları şişirip bana geri atıyordu, çalışma hayatımızda da bu şekilde iç içeydik.”

İran, Kaptan Feriha Çamlıbel Altınoğlu (Sağ)

Anne olmak.

Seneler boyunca hem kendisi yarışmalara katılmış hem takım yetiştirmiş hem de ülkeye şampiyonlar kazandırıyordu. Bu yoğun hayatı içerisinde de üç tane kız evladı olmuş. En büyük kızı Sim, ortanca kızı Gülben, küçük kızı Pelin de hep annelerin çalışma hayatına ve başarılarına şahit olmuşlar. Küçük kızı Pelin de anne babası gibi beden eğitim öğretmeni olmuş. Feriha Ç. Altınoğlu bir sporcu, bir eş ve bir anne olarak hayatını şöyle aktardı.

“Anne olmak çok güzel bir duygu ama çok yoğun bir çalışma hayatım vardı, o yüzden genelde annem bakıyordu çocuklarıma. Annemin yardımı olmasaydı hayallerime kavuşamazdım. Hatta 1972’de ortanca kızıma hamileyken halk oyunlarında takım çalıştırıyordum ve Türkiye şampiyonu olduk. Tam bir sene sonra, 1973’te tekrardan halk oyunlarında Türkiye şampiyonasını kazandık. Akşam saatlerine kadar takım çalıştırdım ve yarışmalara hazırlanırdım, eşim ile birbirimizi çok iyi anlıyorduk ve anlayış gösteriyorduk, beni hep takdir ediyordu.”

Halk Oyunları, Türkiye Finali

Emeklilik de neymiş?

“En küçük kızım ile daha iyi ilgilenmek için emekli oldum. 1984 senesinde emekli olduktan sonra sadece üç ay evde kalabildim, antrenmanlarımı ve aktif olmayı çok özlediğim için artık daha fazla dayanamadım (iç çekerek gülümsüyor). En küçük kızım Pelin’i de yanıma alıp antrenmanlara gidiyordum, o da oradaki çocuklarla oynar ve bana eşlik ederdi. Kızım sonra ilk okula başladı ve ben emekli beden eğitim öğretmeni ve milli takım sporcusu olarak kızımın okulunda gönüllü olarak dört sene boyunca çocuklara basketbol çalıştırdım, aynı zamanda o okulun ilk basketbol antrenörüydüm. Sonrasında başka bir okulda yine seneler boyunca basketbol ve halk oyunları çalıştırdım ve ayrıca halk oyunları jüri üyeliği yaptım.”

Feriha Hanım eşi ve kızları ile beraber

Öğretmen olmanın en güzel hissi seneler sonra öğrencilerinizle karşılaşmanızdır herhalde…

“Seneler sonra tesadüfen milli takım halk oyunlarına çalıştırdığım bir öğrencim yanıma geldi ve “O gün Türkiye şampiyonasında bize söylediğiniz şeyleri unutmadım, her defasında aklımda sizin sesiniz var, her hareketimde siz varsınız hocam.” dedi ve o an o kadar mutlu oldum ki anlatamam.”

Hayat ile hep haşır neşir oldum.

“Hayatımı değiştirmek istemezdim. Tekrar olsa tekrar kendi hayatımı yaşamak isterdim” diyen Feriha Ç. Altınoğlu şu an ki yaşıyla ilgili duygularını bizlerle şöyle paylaşıyor:

“Şu an 82 yaşındayım ve kızlarımın üçünden de birer tane torunum var. Bu sıralar biraz rahatsızım ama hayat bana mutluluk, sevinç, heyecan ve gurur kattı ve kendimi 82 yaşındaki gibi hissetmiyorum, sanki 50’li yaşlarda gibiyim. O zamanki şartlarımızı bir görseniz, toprak üzerinde çalışıyorduk ve basket potasının demiri sürekli düşerdi. Biz hep imkansızlıklar içinde imkân yarattık. Hayatım boyunca yaptığım işin en iyisini yapmaya gayret ettim, hayat ile hep haşır neşir oldum. Gelecek nesillere çok çalışsınlar, emek versinler ve zamanlarını güzel geçirsinler demek isterim.”

Kızları ve torunlarıyla birlikte

“Hiç dinlenmemek üzere yola çıkanlar, asla yorulmazlar

-Mustafa Kemal Atatürk.”

atasözünü gelecek nesillere ve değerli okuyucularına aktarıyor…

Beyza Zahide Übeyli, Yazar
Beyza Zahide Übeyli, Yazar