Fuat Demirel – Hayata Bırakılan İZ

Fuat Demirel, 1955 yılında İstanbul Beşiktaş Esnaf Hastanesi’nde dünyaya geldi. Üç çocuklu bir ailenin en küçük ve tek erkek çocuğuydu. Babası subay olduğu için görevlendirme ile zaman zaman şehir değişiklikleri yaptılar. Askeriyenin içerisinde büyüdüğü için bu durum hayatında oldukça önemli bir etkiye sahip.

Altı Nesil Subay

“Biz altı nesil subayız. Ben çıkarttım bu altı nesli isim isim. Kahramanlık hikayeleri ise çok anlatılırdı ben çocukken. Çanakkale Savaşı’nda Seddülbahir’deki Trabzonlu Murtaza Çavuş ailemizin kahramanlarındandır. Seddülbahir’de ne yazık ki Fransız gemisinden gelen bir topla vefat etmiş. Adını taşımaktan gurur duyduğum Fuat dedem ise Rus Harbi’nde bir gözünü kaybetmiş bir subaydır. İstiklal madalyası ve sağlık raporu bana emanettir, ben saklıyorum.”

İlk Anı

Sessiz, içine kapanık bir çocuk olan Fuat Demirel çevresi tarafından sevilen, sorumluluk sahibi bir çocuktu. Genellikle ablalarının koruyucu şemsiyesi altında yaşadı. Bu içine kapanıklığını aşmak için kendisini ezdirmek istemediği pek çok zaman oldu. 

“Ben biraz pısırık bir çocuktum. Yani öyle anlatıyorlar beni. Çok fazla görev bilinciyle yaşayan bir çocuktum. Subay ailesinin akıllı uslu çocuğu…  Sonra bana biraz daha aktif olmam, daha cevval olmamın söylendiğini hatırlıyorum. Bunun üzerine bir enstantane hatırlıyorum. Bizim bir karşı komşumuz vardı, Can diye bir çocuk. Benim 30-40 cm’lik birkaç bir şey çalan bir oyuncağım vardı. Önce Can’a “Çal bunu.” diyordum, Can çalıyordu. Sonra “Sen niye benim şeyimi çalıyorsun bakayım?” deyip onu itiyordum. Kendini ezdirmeyen bir duyguyla…” 

Çocukluk Evi

Çocukluk yıllarını çoğunlukla askeri lojmanda geçiren Fuat Demirel, o evin sıcaklığını şimdilerde de hala hatırlıyor. O yıllarda da ablaları her zaman onun için çok önemli bir destek kaynağıydı. 

“İki katlı bir lojmanımız vardı. Bu lojmanda annem ev kadınıydı. O bize bakardı, derslerimizle o ilgilenirdi. O yıllarda çalışmayan bir kadın olduğu için giyimimiz, kuşamımız her şeyle ilgilenirdi. Babamı ise daha çok orduevinde yemek masasında hatırlıyorum. Babam akşamları mesai saati sonrası orduevine gidip orada subay arkadaşlarıyla oyun oynardı. Ben de akşamları yemek hazır olunca gider onu orduevinden alırdım.”

“İki tane ablam var. Biriyle üç yaş biriyle dört yaş aramız var. O yıllarda ortanca ablam, Nilgün ablam, her zaman sosyal ve aktif birisiydi. Bir sorunum olsa hemen gelir çözmeye çalışırdı. Nilüfer ablam, onun bir büyüğü, ise daha içine kapanık ve çok çalışkandı. Ailenin güvenilir kalesiydi. Tamamen iki farklı karakterdi. İkisinin de yeri bende farklıdır…” 

Arkası Yarın 

O yıllarda ailecek en keyif aldıkları şey hep birlikte radyo tiyatrosu dinlemekti. Akşam babasını orduevinden alırdı. Daha sonra ailesiyle birlikte yemek yer, hep birlikte vakit geçirirlerdi. Her gün dinlemeyi ihmal etmezlerdi ve bu, hayatlarında hiç kaçırmadıkları bir aile geleneğiydi.

“Akşam yemek yedikten sonra saat dokuzda radyo tiyatrosu vardı. En büyük eğlencemiz oydu. Radyonun karşısına ailecek otururduk, tiyatro dinlerdik. ‘Arkası Yarın’ radyo tiyatrosunu hiç kaçırmazdık. Saat 21.00 ile 21.55 arasındaydı çünkü saat onda elektrikler kesilirdi.” 

Özel Pazar Sabahları

Aile bağlarını çok önemseyen Fuat Demirel için aileyle yapılan her şey onun için kıymetliydi. Cumartesi gecelerini ve pazar sabahlarını şimdilerde bile hala özlem ve tebessümle hatırlıyor.

“Cumartesi akşamları yer yatağı yapılırdı. Hepimiz birlikte o yatakta yatardık ve pazar sabahı hepimiz bir yatakta uyanırdık. Babam bize pazar kahvaltısında geleneksel domatesli, yumurtalı, sucuklu bir şeyler yapardı. Pazar sabahları bizim için daima eğlenceli aile pazarlarıydı.”

Fuat Demirel ve annesi Sümer Demirel

Sorumluluk Hissi

İlkokul dönemini Hadımköy’de askeri lojmanda geçiren Fuat Demirel’in hayatında Hadımköy çok özel bir yere sahip. İlk arkadaşlıklarını, ilk sorumluluklarını burada edindi. 

“O zamanlar Hadımköy daha kırsal bir yerdi. Oturduğumuz lojmanın karşısındaki arsada bizim horoz ve tavuklarımız vardı. Onlara bakıp beslemek benim görevimdi. Tabi o zamanlar saat sekizde elektrik kesilirdi. Lüks lambaları vardı, lüks lambasını ben yakardım evde. Bir keresinde civcivlerin üzerine gaz dökmüştük, çok üzülmüştük. O 7-8 civcivi yıkayıp, gazdan arındırıp, kurutup sabaha kadar başlarında durup biz üç kardeş ısıttık. Hiçbiri telef olmadan hayata ertesi gün geri verdik. O günkü mutluluğu hala hatırlıyorum…”

“Ben baba olacağım!”

Baba olma hayali çocukluğuna dayanan Fuat Demirel için aile her şey demekti. Oynadıkları oyunlarda bile baba olmak için çabalardı.

“Ablamlar evcilik oynarlardı. Bana evcilikte çocuk rolü verirlerdi. Ben hiç hoşlanmazdım bundan. Ben baba olmak isterdim! Onun için didiştiğimi hatırlıyorum, itiraz ederdim. Bazen büyük ısrarlarla kabul ettirdiğimi hatırlıyorum… Küçükken tek hayalim evlenmek ve altı çocuk sahibi olmaktı. O zamanki düşüncem ‘Bir karım olacak, çocuklarım olacak. Ben de onlara bakacağım.’ idi.”

Özel Sahur Sabahları

Genellikle çekirdek ailesiyle yaşan Fuat Demirel, zaman zaman anneannesiyle de vakit geçirme şansı buldu. Anneannesiyle çok özel bir ilişkileri vardı. Onunla birlikte oruç tutar, sahurdan sonra da birlikte zaman geçirirlerdi.

“Ben anneannemi çok severdim. Anneannem genellikle yalnız yaşardı. Bir dönem de bizimle yaşadı. Biz birlikte oruç tutardık. Sahur çok önemliydi bizim için, birlikte otururduk, sahurdan sonra da ben ders çalışırdım. Hatta bu beni o kadar etkilemiştir ki anneannem öldükten sonra ben Ankara’da sırf anılarımızı yaşatmak için anneannemin mezarının başında iftar yaptım…” 

Başı Hüzün, Sonu Keyif

Okul hayatı boyunca hep başarılı bir öğrenci olan Fuat Demirel ilkokulu Hadımköy’de, ortaokulu Ankara’da okudu. Ortaokuldan sonra Kuleli Askeri Lisesi’ni kazanan Fuat Demirel için o yıllar biraz çetrefilli geçti. Ailesinden ilk defa ayrıldığı için başlangıçta alışmakta zorlandı. Ancak okula alışmasıyla birlikte lise zamanlarını keyifli yıllar olarak hatırlıyor.

“Kuleli’yi kazandığım zaman bindik trene İstanbul’a, beni teslim etmeye gidiyoruz. Ben ailemden ilk kez ayrılıyorum. Orada bir kaldırıma oturup gökyüzüne bakıyordum. Bir evin camından, radyodan bir müzik duyuyordum. Hiç unutmuyorum ailemi çok özlediğimi, kendimi çok yalnız, çaresiz hissettiğimi hatırlıyorum. İlk defa evden ayrılıyordum, çok zor bir süreçti.”

“Kendimle ilgili gurur duyduğum bir nokta da çok kolay adapte olmam. Ben Kuleli Askeri Lisesi’ne çok kolay uyum sağladım. Orada hemen judo takımına girdim, sonra basketbol takımında yer aldım. Daha sonra trampet takımına girdim. Ama ben hep koştum, o yıllarda da uzun mesafe koşuyordum. Bu yüzden ben lisenin başını kötü, sonrasını ise keyifli hatırlıyorum.”

İlk Aşk

Liseyi ailesinden uzakta okuyan Fuat Demirel, lise birinci sınıfta sözlendi. İlk defa kalbinin çarptığını o yıllarda hissetti. Sözlüsü Ankara’da kendisi İstanbul’da olduğu için bazı haftasonları Boğaziçi Ekspresi’ne binip bir gün için de olsa Ankara’ya gidip geldi. Ancak bu ilişkiyi uzaktan iki yıl kadar sürdürebildiler. 

“1969-70 yıllarında babam Kıbrıs’tan daha yeni gelmişti. Askeriye’de haftasonları subaylar aileleriyle pikniğe giderlerdi, biz de giderdik. Orada görmüştüm ilk defa onu. Kalbim nasıl çarptı, nasıl etkilendim…Sonra sözlendik ama tabi uzaktayız. Zenginleşmiyor ilişkiler uzakken. İki sene sürdü mektuplarla telefon görüşmeleriyle. Daha sonra uzaklaştık, normal hayatımıza döndük.”

Bütün Özlediklerim Benden Ayrı Yaşıyor 

“Lisede sabahları bizi müzikle uyandırırlardı. Bize Hümeyra’nın Kördüğüm ve Barış Manço’nun Dağlar Dağlar parçasını sabahları çalarlardı. Bu iki parçayı çok severim, hala da dinlerim. Çünkü birinde ‘bütün sevdiklerim benden uzak yaşıyor’ cümlesi geçer. Bir yanımız yanıktır ailemizden uzak kaldık diye. Dağlar Dağlar zaten ‘sevdiğimi bana ver’ şarkısıdır. Tabi sözlümüz Ankara’da biz İstanbul’dayız. İster istemez çok severdim bu şarkıları…

“Biz mücadeleciyizdir, pes etmeyiz!”

Lise bittikten sonra sınava girip askeriyenin göndermesiyle, isteği dışında Fizik Mühendisliği bölümüne girdi. Ancak burada olmaktan mutlu değildi. İki yıl bu bölümde okuduktan sonra askeriyeden habersiz sınava tekrar hazırlandı ve tıp fakültesini kazandı. Yüklü bir tazminat ödeyerek tıp fakültesine girdi. Henüz 2.sınıftayken sınıf arkadaşıyla evlendi. O yıllarda hem okuyup hem çalıştı, evi geçindirmeye çalıştı. 

“Evlenince taksi şoförlüğü yaparak aileme baktım. Hem tıp fakültesinde okuyup hem de geceleri korsan taksicilik yaptım. Kapı kapı dolaşıp kitap sattım. İlaç mümessilliği de yaptım kısa bir süre. Bir süpermarkette geceleri müdürlük yaptım.” 

“Ben hep kızım diye yaşadım, önce kızım!”

Fuat Demirel ve kızı

Çocukluktan beri sahip olduğu baba olma hayaline tıp fakültesi 5.sınıftayken kavuştu Fuat Demirel. Eşi hamileyken radyasyona maruz kaldığı için kızı bazı doğum anomalileriyle dünyaya geldi. Bu anomalileri aşmak dokuz sene aldı. Ancak daha sonra sağlığına kavuştu. Eşiyle problemler yaşadığı için evlilikleri çok uzun sürmedi. Ancak boşandıktan sonra da kızıyla birlikte vakit geçirebilmek için pek çok fedakârlık yaptı. Kızıyla olan ilişkisi her zaman çok özeldi.

“Ben Mersin’de mecburi hizmetteyken eşimle kızım Adana’daydı. Her çarşamba günleri otobüse binip Mersin’den Adana’ya gidiyordum. Çocuğumu kreşten alıyordum, daha dört yaşındaydı. İki saat kadar geziyorduk birlikte. Saat yedide de bırakıyordum onu annesine. Sadece o iki saat için her hafta o yolu gitmişimdir…”

En Önemli Karar

İlk evliliğinin ardından biri dokuz yıl diğeri dört ay süren iki evlilik daha yaptı. Anlaşmazlıklar ve farklılıklar sebebiyle çok uzun sürmedi. Hayatının en önemli anı ise ihtisas bölümüne karar vermekti. İhtisasını Gazi Üniversitesi’nde üroloji üzerine, bilim uzmanlığını ise Hacettepe’de medikal onkoloji üzerine yaptı. Profesörlüğü ise İstinye Üniversitesi’nde aldı. Mesleğe ilk başladığında mecburi hizmetini Mardin ve Mersin’de yaptı. Mesleğinden oldukça memnun, işini her zaman severek yaptı. Mesleki süreci hayatını etkileyen en önemli süreç oldu.

Baba Kaybı

2006 yılında babasının rahatsızlanması üzerine babasını kanser teşhisiyle hastaneye yatırdılar. Ameliyat sonrası komplikasyonlar sebebiyle 2006 yılında babasını kaybetti.

“Babamı 2006 yılında kaybettik. Karaciğerinin safra kanalı köşesinde kanser hücresi vardı. Babam ameliyat oldu. Ameliyattan sonra 15 gün hastanede yattı, bunun son 7-8 günü koma dediler. Ama koma değildi, uyutuluyordu, babam beni duyuyordu… Ben beni duyduğunu gördüm, gözünden yaş geldiğini gördüm. Ölümünden kısa bir vakit önce elini tuttum. Kalp atımlarının arttığını, solunumunun düzeldiğini gözlerimle gördüm. Sonuçta ben bir hekimim, ben anlarım. Ancak bir 15 dakika sonra babamı kaybettik.”

Hayatın Doyumu

Şu anda 67 yaşında olan Fuat Demirel bu zamana kadar toplam 34 farklı ülke gezdi. En büyük tutkusu ise her zaman spordu. Şimdilerde aktif olarak spor yapamasa da koşu, yüzme, spinning, step gibi çeşitli spor dallarıyla uğraştı. Meslek hayatını şu anda hala sürdürüyor. Mesleki olarak tatmin, geriye pek çok hasta anısı bırakmaya devam ediyor. Halihazırda bir romantik ilişkisi var. Genellikle yalnız yaşıyor ancak zaman zaman annesi, partneri ve sitedeki arkadaşlarıyla vakit geçiriyor. Kendisini genç hissediyor, enerjisi ve motivasyonu var. İleriye dönük sağlığıyla ilgili kaygıları olsa da genel anlamda keyifli, mutlu, tatmin bir hayata sahip.

“Bu yaşta olmanın en güzel tarafı artık çok fazla bir şey yapmam gerekmiyor. Mesleğimin doyumundayım. Gerçekten mesleğimi iyi bir şekilde icra ettiğime inanıyorum. Dolayısıyla bu yaşların bana getirmiş olduğu doyum var. Bu önemli bir şey. Bu yaşın bir diğer iyi yanı ise artık olgunlaştım. Çocuksu yanlarımı korumakla birlikte büyük yanlışlar yapmıyorum. Artık ‘hayır’ demeyi öğrendim…” 

En sevdiği şair: Murathan Mungan, Nazım Hikmet

En sevdiği yazar: Zülfü Livaneli, Sabahattin Ali – Kürk Mantolu Madonna

En sevdiği film: Doktor Jivago, Babam ve Oğlum, Akıl Oyunları

En sevdiği şarkı: Barış Manço – Dağlar Dağlar

En sevdiği özlü söz: Bu dahil bütün genellemeler yanlıştır. – Nietzsche

Gamze Aktaş, Yazar
Gamze Aktaş, Yazar

Fuat Demirel’le gerçekleştirdiğimiz altı haftalık görüşme inanılmaz keyifliydi. Kendisiyle gerçekten özel bir bağ kurduğumuza inanıyorum. Beraber kah güldük kah hüzünlendik derken gerçekten her görüşmenin yeri bende apayrı. Kendisi çok özel bir insan. Çok samimi, sevecen, dürüst, esprili ve hayallerinin peşinde koşan bir kişi. Bu proje ile bana çok fazla şey kattı. Hayatı, kişiliği bana ilham oldu. Benim için hiç unutamayacağım kıymetli bir abim oldu. İZ Bırakıyoruz Projesi’ne “İyi ki katılmışım!” dedirtti bana. Ne kadar teşekkür etsem az…