Aytaç Açıkalın - Yaşamak
Yavuz Aktaş - Bir Diplomatın Hatıra Defteri
1952’de Zonguldak Fener mahallesinde dünyaya gelen Prof. Dr. Kenan Sarıdoğan, iki çocuklu bir ailenin küçük çocuğu olarak açıyor gözlerini dünyaya. Kendine özgü bir özgürlüğü vardı diye tanımladığı, komşu köpeğinin özgürce odasına kadar gelebildiği huzurlu bir evde büyüyor. Arkadaşlığın en güzelinin yaşandığı Fener mahallesinde mutlu hatıralarla geçiyor çocukluğu.
‘’Beni çok mutlu eden bir çocukluk yaşantım oldu. Çok güzel bir evde büyüdüm ben. Müstakil bahçesi olan iki katlı bir evdi. Annem tam bir hanımefendi babam da çok centilmen bir beyefendiydi. Çok şanslıydım, ailem çok erdemli insanlardı. Arkadaşlık da çok önemliydi bizim için o yıllarda. Fener Çocukları derlerdi bize. Oyuncaklarımı da rahmetli dedem yapardı. Geriye bakıp da neden ortopedi branşını seçtiğimi düşününce anladım ki dedemdi benim ilham kaynağım. El becerilerine olan ilgim dedemle başlamıştı. Mesleğimin temel taşları o zaman atılmış meğer. Marangozluğu ve malzemeleri bana miras kaldı, hiç unutamadığım ahşap tekne de hatıralarıma… ‘’
İlkokula Yayla İlkokulunda başlayan Sarıdoğan ortaokula Zonguldak Maarif Kolejinde devam ediyor, liseyi ise bir zamanlar Behçet Necatigil’in de öğretmenlik yaptığı Mehmet Çelikel lisesinde tamamlıyor. Hayatında iz bırakmış hocaları ve arkadaşlıkları oluyor hep.
‘’Eğlenceli bir ilkokulum vardı. Yayla İlkokulu. Mahalleye özgü bir sinema salonumuz vardı. Yayla sineması… Her hafta filmler oynatılırdı. 23 Nisan balolarını katılırdı ailelerimiz. Okula yürüyerek gidip gelirdik. Eve uzun yollardan dönmek en büyük eğlencelerimizdendi. Sohbetler, oyunlar. Eve yaklaşınca kurabiye kokusu kaplardı her yeri. Hafızama kazınmıştır o koku. Anneannemin güzel kurabiyeleri… Ortaokula Zonguldak Maarif Kolejinde devam ettim. Orda asla unutamadığım bir hocam vardır. Matematik hocamız Mr. Mairs… Benim fakültedeki öğretim üyeliğimin çekirdeklerini aldığım hocam. Derse öğrencilerden önce gelirdi hep. Bu çok önemli bir şeydi. Ben de öğretim üyeliğim boyunca öğrencilerimden önce geldim hep dersliklere. Hoş geldiniz demek içindi bu. Öğrencilerimden önce orada olup onları karşılamak çok mutlu ederdi beni. Tıp Fakültesi son sınıftayken bir gün uzun bir zarfta bir mektup geldi bana, inanamayacaksın. O muhteşem yazıyı nerede görsem tanırdım. ‘’Ben neredeyse dünyayı dolaştım. Dünyada sevdiğim öğrencilerle birlikte olmayı yeniden istiyorum.’’ yazmıştı. Yıllar sonra Ankara’da ağırladık kendisini Levent ve Timur’la birlikte. Çok güzeldi. ‘’
‘’Arkadaşlıklarımız da devam ediyordu bu dönemde. Mümtaz’la çok ders çalışırdık birlikte bizim evin bodrumunda. En özgür, en mutlu olduğum yerdi orası. Gitar çalardık, çalışırdık harıl harıl. Nitekim daha sıkı birlikteliğimiz oldu yaş aldıkça. Hayat mücadelesinde ayaklarımızın üzerinde olmamız gerekiyordu hepimizin, birbirimize destek oluyorduk. Spor hep çok önemliydi benim için. Başarılı olduysam spor sayesinde olduğuna inanmışımdır. Lisede basketbol takımındaydım. Efsane Can Polat Pamay’ın öğrencilerindendim. Tam bir idoldü kendisi. Çok sahiplenirdi bizi. Başhekimlik yaptığım dönemde bir gün odamda oturmuş bir şeyler imzalıyorum. Kapım açık, hiç kapatmazdım hep açıktı. ‘’Hocam bir ziyaretçiniz var’’ dediler. Kafamı bir kaldırdım Can Hoca gelmiş. Ne diyeceğimi bilemedim. Sanki lise takımındaki o çocuk oldum karşısında. Akşam Meriç kenarında karşılıklı rakı içtik ikimiz. Çok güzel bir anıydı benim için.’’
Beni günden güne meğer genç eden / Daima değişen maceralarmış!
Faruk Nafiz Çamlıbel
Üniversite sınavından sonraki süreçte Ankara’da devam ediyor serüveni. İlk yıl kazanamıyor üniversiteyi, yazın sondaj işçisi olarak çalışıyor o sene. Bu süreçten sonra başlıyor Ankara macerası. Tıp Fakültesini kazandığını öğreniyor o sıra. Yetişmesi için çok az zamanı ve tek bir şansı var… Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi macerası böyle başlıyor.
‘’ODTÜ’de Kimya lisansını kazandım önce ben, kaydımı yaptırdım tabi. O sırada tıp fakültesine de yetti puanım. Karar verdim doktor olmayı daha çok istiyorum. 29 Ekim’den bir gün öncesi hiç unutamam. Öğleden sonra tatil tabi. Bir dolmuşa atlayıp ODTÜ’ye gittim. Kaydımı kimliğimi hepsini sildirdim. Yine bir dolmuşa bindim geldim Güvenpark’a. Saat 12’ye geliyor. Güvenpark’tan bir başladım koşmaya. Koşa koşa tıp fakültesi kayıt merkezine ulaşacağım. Ama nasıl bir koşmaktı o. Son dakikalarda yetiştim. Böyle heyecanlı başladı işte bu süreç. Sonrası güzel gitti.’’
Tıp fakültesi yıllarının zor ama güzel geçtiğini söylüyor. Kitap yoktu inanamayacaksın diye aktarıyor o dönemleri. O dönemde bir şeyleri öğrenmek için çok çabaladık hepimiz diyor. Birkaç arkadaş bir araya gelir notlardan çalışırlarmış derslerine birlikte. Paylaşmayı en çok orada öğrendim diyor. Bu paylaşım sadece ders paylaşımı değilmiş tabi, güzel maceraları da paylaşmışlar birlikte…
‘’İki üç arkadaş otostopla Türkiye’yi dolaşmaya çıkardık. Paramız da yoktu ama olsun, yağmurda çamurda düşerdik yollara. Hiç unutmadığım bir anı, bir otobüse atladık bir gün. 4 kişiyiz, 4 arkadaş… Bolu’da Abant yol ayrımında indik. İnanabiliyor musun yaklaşık 9 saat yürüyerek gittik Abant’a. Hayatımın en uzun maceralarından biriydi. Çadırımızı yaptık önce, gitarımızı çaldık, makarna yedik. Dönüş için düştük yola. Yine otostopla döneriz düşüncesiyle çıktık ama kaldık Bolu’da. Acıktık da çok. Hiç unutmuyorum bir simitçi gördük yolda. Amca dedik, hiç paramız kalmadı bizim. Bir simit istedik kendisinden. Dördümüz bölüşeceğiz tek simidi. O simitçi 4 tane simit verdi bize. Lezzetini hiç unutamam o simidin, nasıl unuturum ki. Sonra bir tır aldı bizi öyle döndük Ankara’ya.’’
Mezun olduktan sonra Almanya’ya gidiyor bir dönem. Orada bir hayat kurmaya hazırlanırken kıymetli ablasının rahatsızlığı sebebiyle dönüyor tekrar Türkiye’ye. Hayatının belki de en zor dönemleri… Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde uzmanlık macerası başlıyor o sırada. 6 ay hiçbir ücret almadan gece gündüz çalışıyor önce gönüllü olarak ortopedi kliniğinde. Çok seviyordum, idealimdi çünkü diye de ekliyor. Kitap bulamazken doldu bir anda benim kütüphane, nasıl mutluyum diye anlatıyor. O yavrular şimdi Trakya Üniversitesi Ortopedi Kliniği Kokino Kütüphanesinde duruyorlar diye gururla bahsediyor. Sonra mecburi hizmeti için Lüleburgaz Devlet Hastanesine gidiyor. Burada bitiyor Ankara macerası. Trakya Üniversitesinde bir kadro açıldığından haberdar oluyor. Yardımcı doçent olarak başlıyor büyük katkılar sunduğu, birçok kalbe dokunduğu Trakya Üniversitesine. Hem doçentliğe hazırlanıyor hem idari sorumlulukları var o dönem. Aynı zamanda asistan eğitimi, öğrenci eğitimi hepsini bir arada götürüyor o yıllarda. İşimin en çok hasta memnuniyetini sevdim diyor. Hastanın yüzünden anlarsın memnuniyetini, yürüyüşünden tebessümünden. Hastanın yüzünün gülmesi her şeyden önemli benim için. Hiç sıkılmadım çalışmaktan diyor. Profesörlük sürecini de başarıyla hallettikten sonra hayatında yepyeni bir dönem başlıyor.
Çıkar dolaşırız yine de tekrar tekrar yaşlı ağaçlar altında ikimiz/ tekrar tekrar yatarız gökyüzüne karşı çiçekler arasında
Rainer Maria Rilke
‘’O dönem babamı kaybettim ben. Bir baş sağlığı telefonu aldım bir gün. Jale arıyor, sınıf arkadaşım. Sonra ziyaretime geldi yavrusuyla birlikte. Fırat ilkokula gidiyordu o dönem. Çok güzel vakit geçirmeye başladık birlikte. Jale’nin en çok özgürlüğüne düşkün oluşunu sevdim ben. Evlendikten sonra ben Edirne’de yaşamaya devam ettim, onlar İstanbul’da. Her hafta sonu Edirne’den İstanbul’a giderdim. Giderken de yapacaklarımızın programını yapardım yolda. Fırat’la vakit geçirmem lazım, beni tanıması lazım. Çabaladım beni kabullenmesi için, okudum araştırdım neler yapabilirim diye. Zamanla çok iyi arkadaş olduk. İkimizin başarısı bu. Şimdi kocaman oldu, Kanada’da doktora yapıyor. Gurur duyuyorum onunla, göğsüm kabararak söylüyorum. Evlilik dinginlik kattı bana. Hiç yabancılık çekmedim, o kadar sıcakkanlı bir kadın ki Jale. Kadın erkek fark etmez insan olmanın erdemlerini yerine getirdiğinde ve her zaman özenli davrandığında gayet güzel gidiyor her şey. Jale benim hafızam. Öyle söylüyorum ona ben. Biz ikimiz bir takımız. Bazen tatlı yememe karışıyor ama olsun.’’
Mesleğinin geri kalan yılları da başarılarla dolu geçiyor. Eğitmen eğitimi dönemi sonrasında verdiği derslerden özellikle büyük keyif aldığını dile getiriyor. Öğrencilerle akademisyenler arasındaki iletişimi güçlendirmek için kurulan, kendisinin sorumlu olduğu Kokino Öğrenci Grubundan bahsediyor. Yaptıkları faaliyetlerden, gezilerden. Birlikte ilkokul öğrencilerine el yıkamayı öğrettikleri o güzel proje günlerini anlatıyor gözlerinin içi gülerek. Öğrencilerinden yılın en iyi akademisyeni ödüllerini alıyor. Emekliliğine iki yıl kala bölümün akredite olması için çalışan ekibin tıp eğitimi genel koordinatörlüğünü üstleniyor. Geceli gündüzlü çalışıyorlar hep beraber. Nitekim başarıyorlar da. En mutlu yılım bu son yılımdı diye aktarıyor. Emeklilik töreninden mutlulukla bahsediyor. Ta uzaklardan öğrencilerim gelmişti diyor. Çok gururlanmıştım, hala hatırlayınca gözlerim doluyor diye anlatıyor o günü.
Versem kendimi bütün/ Bir yelkenli olup engine/ Kansam bir an güzelliğine/ Kuşlar gibi serseri ömrün
Orhan Veli Kanık
Tüm bu koşturmalı yaşamın arasında kendine, hobilerine vakit ayırmaktan da hiç vazgeçmiyor hayatı boyunca. Önce kendini iyi hissetmenin önemine değiniyor. El becerisi gerektiren işlere küçüktendir devam ediyor ilgisi. Denizlere olan tutkusu da. Babasıyla ilk defa İstanbul’a gittikleri, Halide Edip’in elini öptüğü o unutulmaz anısını anlatıyor. Profesör olduktan sonra Marmaris’te yelken eğitimi alıyor. Atlantik’e, Fransa’ya gidiyor tekneyle. Bir daha dünyaya gelsem bir yelkenli alıp dünyayı dolaşmak isterdim defalarca diyor. Balıkçılıktan çok zevk alıyor. Şimdilerde böyle devam ediyor hayatı. Bir ceviz bahçeleri var eşiyle birlikte. Onlarla ilgileniyor. Hareketin önemine değiniyor sık sık. Kitap okuyorum diyor bol bol.
İşte böyle güzel bir hayatla izini bırakıyor dünyaya. Son olarak gençlere özgür olmalarını, ne pahasına olursa olsun doğru bildikleri yoldan gitmelerini öğütlüyor. Ve hangi yaşta, nerede olursanız olun mutlaka hareket edin diyor!
En sevdiği yazar ve şairler: Nazım Hikmet, Orhan Veli, Can Yücel, Yaşar Kemal, Sait Faik, Sabahattin Ali, Jack London, Ernest Hemingway,Tolstoy, Dostoyevski, Maxim Gorki
En sevdiği sanatçılar: Miles Davis, BB King, Dizy Gillespie, John Coltrane, Billie Holliday, Elia Fiztgerald, Eric Clapton