Melih Bulut

Melih Bulut, 9 Ocak 1954 yılında Ankara’nın Küçükesat beldesinde dünyaya gelmiştir. İlkokuldan itibaren üniversite hayatı da dahil tüm eğitim hayatını Ankara’da tamamlamıştır. 1976 yılında Tıp eğitimini tamamlamıştır. 1981 yılında Çocuk Cerrahisi uzmanı, 1986’da Doçent olmuştur. Üniversite eğitimi dahil uzmanlıklarını ve doçentliğini Hacettepe Üniversite’sinde almıştır.

Türkiye’de tıp alanında önemli işlere imza atan Melih Bey Şişli Eftal Hastanesinde Çocuk Cerrahisi Bölümünü kurmuş, 1997-2008’de International Hospital’in Başhekimi olarak çalışmış, Anadolu Sağlık Merkezi ve Yeditepe Üniversitesi Hastanesinde Başhekimlik, Başkent Üniversitesi Marmara Bölgesi Genel Koordinatörlüğü, Medicana International Beylikdüzü Hastanesi Genel Direktörlük yapmıştır. Meslek hayatının bir bölümünde İngiltere’de bulunmuş, 2013 yılında 1 yıl Hisar Intercontinental İstanbul Hastanesi’nde Yönetim Danışmanı olarak çalışmıştır. Meslek hayatının bir bölümünde İngiltere’de bulunmuştur. Halen birçok kurumda eğitimler ve seminerler vermeye devam ediyor ve halen çeşitli yerlerde yazılarını yayınlıyor. Melih Bey evli, iki çocuk babası ve büyükbabadır.

Melih Bulut ve Eşi Ayşen Bulut (2018)

Gördün mü demiştim kendi kendime. Mavilik de çocukluk gibi. Unutulmayacak hiç…

Edip Cansever

Çocuk Melih Bulut

Çok renkli bir çocukluk ve gençlik hayatı geçirdim. Şimdi aynı tadı göremiyoruz. Mahallede devamlı sokaktaydık. Her tarafımız bağ bahçeydi. Bahar geldiği zaman meyve ağaçlarımız meşhurdu. Örneğin çağlayı çok yerdik. Herkes sokaktaydı. Sokaklarda o zaman çok güvenliydi. Sokak insanı çok geliştiren bir şey aslında. Ayrıca akranlarımızla sürekli iletişim halindeydik Oyuncak için hurda telden araba yapardık. Uzun yıllar bisiklet ve futbol topu sahibi olamadım. Her zaman bisiklet sözü verilmişti ama hiçbir zaman alınamadı. Sadece bir kere dayım hediye top almıştı. Top sahibi olmak ayrıcalıklıydı o zamanlar. Onları takıma özellikle alırdık. Daha küçük yaşlarda dalya, saklambaç, misket, uçurtma gibi bir sürü oyunumuz vardı. Ankara’da büyüdüm ben. Ankara’da çok kar olurdu kızak kayardık. Sonra inşaat furyası başlayınca inşaatlar bizim için bir oyun alanına dönüştü. Su depolarını havuz gibi kullanırdık. Seyran Bağları Caddesi ilk yapıldığı zaman oradan araba da geçmezdi biz de orada futbol oynardık, kösele ayakkabılarımızla kayardık. Bir de güzel sinemalar vardı o zaman, giderdik. Ben de her sinemada bir adet kola içerdim. O kendime göre benim en büyük eğlencemdi.

Genel olarak mutlu bir çocukluk geçirdim. Biraz da yaramaz bir çocuktum. Hayatımın belli yıllarında yaramazlığım, ortanca ablamla olan çatışmalarım epey dayak yememe neden oldu, şimdi gülerek hatırlıyorum. Aileme bakarsak, kalabalık bir aileydik. O zamanlar apartmanlar bu kadar çok yoktu. Akrabalar bir arada yaşarlardı. Sorunlar da çıkardı tabii ama her şey daha samimi daha içtendi. Çocukluğumun ilk yıllarında halam kışları kalmaya bize gelirdi. Babaannem 1962’de ölene kadar bizimle birlikte yaşadı. Yeni yıl bizim evde kutlanırdı. Kuruyemiş ve meyve alınırdı. Tombala oynanırdı. Onu da belirtmem lazımdır ki bizim çocukluğumuzda resmi bayramlar 19 Mayıs vb. bizim zamanımızda bayram sayılırdı ve kutlanırdı. Ankara’da bizim için önemli zamanlardı.

Bir büyük ablam var 13 yaş büyük, bir de 3 yaş büyük ablam var. Babamdan bahsedersem, bizim ailemizde ilk defa üniversiteyi bitiren kişi babam İbrahim Bulut’tur. Sert bir babaydı, devlet memuruydu. Karayollarında arazi işleri şefiydi. Önemli bir görevdi. Baba figürü önemli bir detaydı. Büyüdükçe zamanla babamla ilişkim çok yakın bir arkadaşlığa dönüştü. Zor zamanlarımda hep bana çok destek olmuştur. Annem ev hanımıydı ve evde çok çalışırdı. Elimizden geldiğince yardım ederdik ona. En belirgin hatırladığım şeylerden biri annemin evde çok çalıştığıdır ve hepimize çok yardımcı olduğudur. Ailecek dışarda yemek yememiz de nadirdi. Hiç unutmuyorum ilk defa Ankara’da tavuk çevirme lokantası açılmıştı, Ceylan lokantası. Özel günlerde ya da ayda bir kez en azından oraya ailecek yemek yemeye giderdik.

Her aile bir tarihtir. Hatta okumasını bilene göre bir destandır. ALPOHONSE DE LAMARTINE

Ben daha ayrıcalıklı bir şeydim. Ailenin en küçük erkek çocuğuydum. Çok istenmişim. Fakat uzun yıllar babam o sevgiyi göstermedi. Daha sonra üniversite, lise yıllarında gösterdi. Büyük ablamla aramızda çok özel bir sevgi bağı vardı. Hala daha öyledir. Sevgisiz bir ortamda büyümedik ama çok da yalama olmuş bir şekilde değil. Bilirdik ki onlar bizi severdi ama ulu orta çok göstermezdi. Babaannem ve anneannem beni çok severdi özellikle de babaannem. Sevilen bir çocuktum sevgide bir eksiklik hissetmedim.

Ankara’da doğup büyümeme rağmen kökten İstanbulluyuz. Bizim kökenimiz Fatih’in bir yaverine dayanır. Karabiber İbrahim Ağa. Babaannem Lapsekili. Anneanne tarafımsa Arnavut, Boşnak gibi kökenlerden. Dürüstlük bizim ailede en önemli değerdir. Ben de bunu kendi çocuklarıma geçirmeye çalıştım

Samatya’da koca bir ada bizim sülaleye aitti. Yazları oraya giderdik. Dededen kalma bir ahşap evimiz vardı. Çoğu yazımızı orada geçirirdik. İncir ağaçlarımız çoktu. Etrafımız bostan doluydu. Evimiz denize 10 dakika yürüme mesafesiydi. Bizden daha büyük çocuklar denizden midye çıkartır kızartır yerlerdi.

Ergenlik, çocukluk ve yetişkinliğin birleşimidir.

Louise J. Kaplan

Büyük ablamın evden evlenip ayrılması bizi ailecek çok etkiledi. Bir de her şey çok üst üste geldi. Ben yatılı okula gittim. Bir de ortanca ablamda Amerika’ya gitti. Bir anda evin düzeni değişti. Şimdi geriye doğru baktığımda benim ve ailemin olgunluk evresine geçmesi olmuş bu evre. Anne ve babam bu evreyi çok iyi geçirdi. Bize çok şefkatle yaklaştılar. Ben yatılı okulda zorlandım. Ortaokulda çok çalışkan sevilen biriyken bir anda Ankara Fen lisesine gittim. Orda sizden çok daha çalışkan çocuklar var. Bir kere aileden ayrılmışsınız. Çok uzun yıllar pazar günleri evden okula dönüşte hepimizi çok büyük bir hüzün kaplardı. O yıllarca ben o hüznü atamadım. Hatta daha yeni yeni attım. Emekli olunca attım açıkçası. Yatılı okul beni çok etkiledi. Yatılı okulun çok büyük yararını da gördüm. Çok kuvvetli arkadaşlık bağlarım oldu. İlk sömestr zordu. Derslerim de iyi gitmedi. O dönemde işte babam çok yardımcı oldu. Daha sonra alıştıktan sonra her şey çok iyi gitti.

O zamanlar Atatürk Koşusu çok önemliydi. Orada yarıştım. Gerek futbol gerek voleybolda yer aldım. Birçok spor dalında yer aldım.

Ben lisedeyken biyolojiye çok merak saldım. Ve biyoloji beni büyüledi. Fakat son sınıfta öğretmenim değişince onunla çok yıldızım barışmadı. Neyse lise sonda karar verme aşamasında bize bir test yaptılar. Aslında ben veteriner olmak istiyordum. Atlara olan düşkünlüğüm nedeniyle. Ama babam izin vermedi. Babaların da sözü ağır basıyordu. Bize yapılan testte ilk seçenek veterinerlik çıktı o olmadı. İkinci seçenek ekoloji çıkmıştı. Okul o zaman bizim kırların içerisindeydi. Kırlara çıkıp amip toplar onları incelerdim. Ama Türkiye’de bu bölümü okumam mümkün değildi. Sınavda gösterdiğim başarıyla da biyoloji alanına yönelmem mantıklı olmayacaktı. Aslında tıp benim için üçüncü sıradaydı. Biraz da şimdi baktığımda ailemi memnun etmek adına çıktığım bir yolculuktu tıp. O zamanlarda insanın aklı bir karış havada oluyor. Neyse dedim olmazsa değiştiririz. Tıbba başladığımda ilk bir iki sene lise bilgimle ilgiliydi. Sonra benim doktor olmaya başlamam hastane stajlarıyla başladı. İlk stajım genel cerrahiydi. Hastane beni tam anlamıyla büyüledi. O zamanda Hacettepe de çok iyi bir ortam vardı. Muazzam sevecen dayanışmacıydı. Ben de gece gündüz hastaneden çıkmaz oldum. Bir girdim o zamanlar hastaneye 10 12 sene önce kendimi zor çıkardım. Stajlarım başladığında da hekimlik mesleğine dört kolla sarıldım. Benim meslek hikayem de böyle.

Hayat güzel bir şeylere başlamaktır. Yıldızların yoldaşı olmaktır, bilmektir, ümit etmektir, hayran olmak ve güzel işler yapmaktır.

E. Renan

Öğrencilik hayatımın aşağı yukarı son dört senesini gece gündüz hastanede geçirdim. Akşamları da sıklıkla nöbet tutardım. Ama şunu da belirtmem gerekir ki benim dünyamı oluşturan bir şeydi sinema. Ona sıklıkla vakit ayırırdım.

 O zamanlardan daha çocuk cerrahisini seçmeye karar verdim. Öğrenciliğimin son yılında biyopsi ve apandisit ameliyatı gibi basit ameliyatları yapmaya başlamıştım. O yıllarda Hacettepe’de bizim okul 10 ay sürerdi. Tatillerde de ilk 1970’lerde Kıbrıs çıkarması oldu. Biz o zaman tatili yarıda kesmek zorunda kaldık. Ben o zaman yaz tatilimin önemli bir bölümünü Ankara’da Etimesgut’ta bölge hastanesinde gönüllü staj yaparak geçirdim. O yıllarda tabii sosyaldik de. Eşimle o zaman arkadaşlığımız başlamıştı. Onunla gündüzleri hastanede beraberdik. Akşamları evine yürüyerek giderdik, onu evine bırakır eve dönerdim.

Eşimle ilk gün aşkı bizimki. İlk görüşte aşk derler ya aynı öyle işte. Eşim benden önce başlamıştı. Ben hazırlığı atlamıştım. Neyse ilk gün sınıfa girdik böyle büyük bir amfiye, eşim Ayşen’i gördüm ve çok etkilendim. O da benden etkilenmiş. Sonra zaten arkadaş olduk, sonra daha da yakın arkadaş olduk daha sonrasındaysa ona seni seviyorum dedim, o da ben de seni seviyorum dedi böylelikle ilişkimiz başlamış oldu. Daha sonrasında da okul bitince evlendik.

İkimizin de doktor ve yoğun olması bizi olumlu etkiledi. Eşimde bunu çok söyler biz meslektaş olmanın zorluğunu yaşamadık. Doktor doktorun halinden anlar misali. Öğrenciyken zaten derslere beraber giriyorduk. Stajlarda ayrıydık bir tek. Yine de kendimize vakit ayırıyorduk. Sonra asistan olduğumuzda da asistanlık zor bir süreçti. Ben örneğin gün aşırı nöbet tutardım o bazen üç günde bir nöbet tutardı. Evlendikten üç sene sonra çocuğumuz oldu. Eşim Halk Sağlığı uzmanı. O da Etimesgut, Çubuk gibi bölgelerde çalışıyordu. Onun da gidip gelmesi gerekiyordu. Ama birbirimizi hep destekledik. Diyelim ki mesela İngilizce kursuna gitmemiz gerekiyordu. Bir gün o gitti bir gün ben gittim, çocuğumuza dönüşümlü baktık. Ailelerimizden ve komşularımızdan da bu dönemde çok destek gördük. Kızımız okuldan erken geldiğinde komşularımız destek olurdu. Biz de birbirimize karşı şöyle davrandık. Kimin kariyerinin o sıra öne çıkması gerekiyorsa diğerimiz bir adım geride durdu. Diyelim ki Ayşen 8 ay yurtdışına gitti. Ben o sırada kızımıza bir süre bakıp sonra onun yanına gittim ve kızımızı bir süre akrabalarımızın yanında Adana’da bıraktık. Hem benim hem eşimin ailesi maddi manevi olarak yanımızda oldular.

Hayatımda bir kez, hatta ilk ve son defa oğlumuzun doğumunda doktor olduğum için çok şey yaptım yani zorlandım, dedim kadın doğum yaptı yanında kimse yok.

Eşimin oğlumuzun doğumunda doğum sancıları tuttuğunda ben hastanede Şef nöbetindeydim. Nöbet tuttuğum hastanenin o katında telefon yoktu. Eşim bana telefonla ulaşamayınca ablasına haber vermiş. Birlikte hastaneye gitmişler. Neyse sabah nöbet devri yaparken başhekim sekreteri hocam ‘Size telefon var.’ dedi. Ben de açtım telefonu Ayşen’in ablası. ‘Biz Ayşen’i hastaneye bıraktık, ne oldu senin haberin var mı?’ dedi. Benim hiç bir şeyden haberim yok. Hiç unutmam dehşet içinde arabaya atladım. Nasıl gittim o Çapa’ya son sürat, bu kadar yıl sonra bile hatırlamıyorum.

Ailesi

Umut, cesaretin yarısıdır.

Balzac

Ben 1981’de çocuk cerrahisi uzmanı oldum. 1981 aralıkta ise askere gittim. İstanbul Gümüşsuyu’na. O sırada kızım ve eşim Ankara’da kaldılar. Ben nöbetim olmadığı her hafta sonu tren veya otobüsle onları görmeye gidiyordum. Sonra pazartesi iş başı yapıyordum.

1983 yılında askerliğim bittiğinde Hacettepe beni öğretim görevlisi olarak geri istedi. Ben de geri döndüm.

İngiltere’ye eşimin Halk Sağlığı Uzmanı olması dolayısıyla kabul aldığı bir program oldu ve ona gitti. Ben de onunla başka bir hastanede çocuk cerrahisinde üç aylığına gözlemci olarak gitmek için kabul adım. Gittiğim ilk gün bana hocamın bana söylediği şu oldu buraya sadece tıbbi bilgilerini arttırmaya gelmedin kültürel olarak kendini geliştir. Ben de çok fazla müze gezdim, gördüm, okudum. Hocam beni gittiği her yere götürdü. Londra’yı çok gezdik. Orası da harika bir yerdir. Yani son derece yararlı beni hayatım boyunca etkileyen bir deneyim oldu. Araştırmalar, makaleler beni çok geliştirdi ve bakış açımı genişletti.

Amerika’nın sınavlarını da kazandık gençliğimizde ama gitmeyi tercih etmedik. Belki hayatımda Ayşen olmasaydı Amerika’da patoloji yapmayı isterdim. Bir Amerikan üniversitesinde uzun süreli çalışmak isterdim. Ama başka milletin insanlarına hizmet etmek eşime de bana da mantıklı gelmedi. Buradaki pozisyonumuzda çok iyiydi. Hacettepe’nin en sevilen öğrencileriydik. Türkiye’de kaldığımıza da hiçbir zaman pişman olmadık. Bizim hakikaten eşimle Türkiye’de sağlık alanına çok katkılarımız oldu. Bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Bunun en önemli yardımcısıysa ikimizin farklı branşlardan birbirimizi beslemesi oldu. Branşlarımızın da yakın olması bizi çok olumlu etkiledi. Ben daha tedaviye ve hastaya yönelik dar açılı kalmadım.  Ben de ondan halk sağlığının önemini aldım. Ben de ona hastanenin bakış açısı konusunda yardımcı oldum.

Hayat yaşla değil, yaşamakla anlaşılır.

André Gide

İlk defa 30 yaşımda doğum günüm kutlandı. O da 30 yaşında olduğum için depresyona girdiğimdendi. Ailem, eşim, dostlarım, ablam ve eniştem bana doğum günü kutlaması yaptılar. O zamanlar doğum günü kutlama adeti yoktu. Sonradan eklenen bir kültür. Sünnet düğünleri çok görkemli yapılırdı. Orda da bir sürü hediye gelmişti bana. Oradan gelen hediyeleri hala saklarım. Pergel ve boya takımımı torunlarıma hediye ettim.

Geçmişe dair şimdi düşünüyorum hem her şeyi değiştirmek isterdim hem de hiçbir şeyi değiştirmek istemezdim. Bende şöyle oluyor kaçan fırsatlara üzülüyorum. Ama hayatta ‘enler’ hep sonradan geliyor. Ben buna inanıyorum. Hayatla da hep barışık ve mutlu bir şekilde yaşadım ve yaşıyorum da. Özellikle son yıllarımda daha da barışığım. Eskiden daha öfkeliydim. Şimdi o da azalınca daha sakin ve istediklerimi yapmaya vakit bulabiliyorum. Hayatta insanlar her şeyi planlıyorlar. Kariyerlerini, yaşamlarını hatta çocuklarının bile kariyerlerini ama çoğu insan yaşlılığını planlamıyor. Biz eşimle yaşlılığımızı planladık ve emekli olduktan sonra belli sapmalar yaşasak da buna uygun bir şekilde ilerledik. O yüzden şu anda hiçbir zorluk yaşamıyoruz ve çok mutluyuz.

Biz mutlaka yazdığımız bir makaleyi, kitabı, sunumu birbirimize okuturuz. Birbirimizi eleştirir fikirlerimizi söyleriz. Hatta bazen öyle ki bazı yazdığım yazılarda nasılsa Ayşen düzeltir diye geçtiğim oluyor. Ayşen’de hiç kaçırmaz düzeltir. Ben de iyi editörlük yaparım. Biz sosyal çevremizin sadece doktorlarla kısıtlı kalmamasına da dikkat ettik. Farklı çevrelerden farklı arkadaşlar edindik. Farklı çevrelerden farklı şeyler konuşmak bizim için dinlendirici zamanlardı.

Kızım Boğaziçi sosyoloji mezunu daha sonra Amerika’da üzerine Columbia Üniversitesi’nde hukuk okudu. Orada tanıştığı biriyle evlendi ve bir kız bir erkek çocukları var. Sık sık onlarla görüşüyoruz. Yurtdışında yaşıyorlar ama torunlarımızda damadımız da Türkçe biliyor ve onlarla vakit buldukça anılar biriktiriyoruz. Oğlum endüstri mühendisi ama sonrasında evlendi Marmaris’e yerleşti ve şu anda yelkencilik eğitimi veriyor, yani kaptan.

Bunca yıllık hayatımda öğrendiğim bir şey varsa o da hayat varsa umut vardır. Ben bunu çok önemli görüyorum. Hiçbir zaman karamsarlığa kapılmamak gerekir. Umut insanın yaşamla arasındaki en önemli bağ olmalıdır.

Melih Bey’in torunları

En sevdiği kitaplar: Thomas Friedman From Beirut to Jerusalem Politics in Middle East , Thomas Friedman Geç Kaldığınız İçin Teşekkür Ederim, Daha Yeni Başlıyor – Faruk Eczacıbaşı

En sevdiği şiirler: Nazım Hikmet’in bütün şiirleri ve; “Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı Ya da dünyamıza inecek ölüm” dizeleri. Benim ve bazı düşünürlerin “Bilim Devrimi” olarak tanımladıkları bu yeni çağı ne güzel ve derin şekilde anlatıvermiş yıllar yıllar önce

Begüm Diloğlu, Yazar
Begüm Diloğlu, Yazar

Hayatımız boyunca ya geçmişte ya da gelecekte takılı kalmışızdır eminim. Ben her iki görüşmecimle de yaptığım görüşmeler sonunda kendime bıraktığım en büyük mirasın hayatın ‘an ‘da güzel olduğu düşüncesi olduğunu düşünüyorum. Hayat doğru ve yanlışlarıyla akıp giderken asıl önemli olan hayatı ‘an ’da yakalayabilmekmiş.
Bu projede yola çıkarken amacımız görüşmecilerimizin hayata ve sevdiklerine bir iz bırakabilmeleriydi ama şimdi geldiğimiz noktada görüyorum ki biz en büyük izi kendimize bırakmışız çok güzel deneyimler ve öğütlerle. Bu projede yer almak, bir başkasının hayat yolculuğuna baştan sona eşlik edebilmek beni hayat boyu etkileyecek bir deneyim olarak etkiledi. Umarım okuyanlarda kendilerinden bir ‘iz’ bulabilirler ve kendi hayatlarını gözden geçirirken kendi hikayelerinin de ne kadar değerli ve özel olduğunun farkına varırlar.