Tahsin İskent – Köşe Taşı İnsanlarım

Tahsin İskent 1955 yılında İstanbul Beşiktaş da doğdu, büyüdü ve hala Beşiktaş’ta yaşamaya devam ediyor. Kabataş Erkek lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Askerden geldikten bir süre sonra Sabancı Holding’de avukat olarak işe başladı. Şu an da Beşiktaş’ta bulunan ofisinde avukatlık hizmeti vermeye devam ediyor.

İlk Hediyem

Ben annemin babasına anne dede derdim. Anne dedem İETT de biletçiydi. Bir gün elinde üç tekerlekli bir bisikletle geldi. Ama bu bisiklet mağazalarda satılanlar gibi değildi. Daha sade ve daha basit bir bisikletti ama bunu bana özel yaptırmıştı. Bu hatırladığım ilk hediyemdi benim.

Büyük Bir Aile

Ben kalabalık bir aile de büyüdüm. Üç kardeş, babaanne, dede, hala, anne ve baba. O ortamın sıcaklığını bugün hala hissediyorum. Maddi durumumuz çok iyi değildi belki ama mutlu, sıcak bir evimiz vardı.  Ben ilk çocuk olduğum için bütün ilgi doğal olarak ilk başlarda bendeydi.  İki kardeşim doğduktan sonra bu ilgiyi onlarla paylaştım. Kardeşlerle birlikte benim de sorumluluğum arttı, ne de olsa büyük abiyim. Ben evde uslu bir çocuktum ama dışarıda arkadaşlarım gibiydim, kararında yaramaz diyebilirim kendime.

Canım Öğretmenim

 Okulu, mahalleyi çok severdim. Zaten mahalle arkadaşlarım aynı zamanda okul arkadaşlarımdı. Aynı yerde doğup büyüdüğüm için onlardan hiç kopmadım. Hala görüştüğüm arkadaşlarım var. Okulu sevmemin bir sebebi de ilkokul öğretmenim, şükran ve minnetle andığım Makbule Gençkurt öğretmenimdir. Kendisi çok iyi bir insandı. Yeri benim için bir başkadır. Bugün beni ben yapan birtakım alışkanlıklarım varsa bana bunları kazandıran ailem ve ilkokul öğretmenimdir. Kitap okumayı, dersleri sevdiysem onun sayesindedir.

Kokan Peynir

Babam ben ilkokul yıllarımda mahalle bakkalıydı bu yüzden yaz aylarında ona yardım ederdim. O zamanlar bu çok hoşuma gitmezdi. Arkadaşlarım dışarda oynarken ben babama yardım ediyordum. Özellikle de gaz doldurmayı hiç sevmezdim. Şimdiki gibi değil, o zamanlar insanlar gaz doldurmaya gelirdi. Böyle şimdiki gibi eldivenler de yok tabi eline poşet geçirip dolduruyorsun. Ne yaparsan yap o koku yine de eline siniyor. İşin kötü tarafı ne kadar yıkarsan yıka o koku çıkmaz elinden. Sonra biri gelir peynir ister senden gel de o peynir kokmasın şimdi.

Sinema Çıkışları

Dedim ya büyük bir ailem vardı. Sadece evde yaşayanlar değil, amcalar, dayılar, halalar… İlkokul, ortaokul yıllarında dayım beni alır arkadaşlarıyla sinemaya giderdik. Sinema çıkışında muhallebiciye gider orada sohbet edip tatlı yerdik. Sinemaya gitmek mi yoksa dayımla mı olmak hangisi daha güzel hala karar veremiyorum. O akşamların tadı halen damağımdadır.

Yaşımın biraz daha büyümesiyle birlikte dayımlarla sadece sinemaya değil Taksim’de yeni yeni açılmaya başlayan bir birahaneye giderdik. Patates kızartması ve bira… lisede bunları yapınca arkadaşlarının gözünde ne havan oluyor ama.

Kültür Yuvam

Lise yıllarında babam mahalle muhtarı olmuştu. Ben de bu sefer yazın bakkalda çalışmaktan muhtarlıkta çalışmaya terfi etmiştim. Orada o zamanlar üniversiteye giden abilerimiz de vardı babama yardım eden. Onlarla yaptığım sohbetler, babamı ziyaret etmeye gelen kişilerle edinilen sohbetler benim hayatımı şekillendirmemde çok etkili olmuştur.  Tanımadığım insanlarla nasıl iletişim kurabileceğim konusunda bana çok fayda sağladı orası. Orası bir kültür yeri gibiydi aynı zamanda benim için. Ülkede problem çözmek için hukukun lazım olduğunu da orada anladım.

Bakışlar Sevdaya Dahil Midir?

Bizim gençliğimizde beğendiğimiz kişiyle gidip hemen konuşulmazdı. Uzaktan uzaktan bakılırdı. Sonra o da sana bakacakta uygun bir fırsatta gidip konuşacaksın. Hele beraber bir yere gitmek çok daha zorluydu. Mahalleden uzakta, tanıdık olmayan bir yere gideceksin de 1-2 saat görebileceksin o da mümkünse. Bir muhallebicide oturmak demek aileler tanışmış iş ciddiye binmiş demektir. Benim de olmuştu hoşlandığım biri tabi ki de muhtarlığın önünden geçerken onu görebileyim diye dışarı çıkardım. Bizim zamanımız böyleydi. O zamanların da bir çekiciliği vardı ama bu kadar katı olmaya gerek var mı?  Sanmam. Şimdiki zamanı bu konuda daha çok seviyorum.

Zor Yıllar

Liseden mezun olup sınava girdiğimde aklımda iki tercih vardı biri hukuk, diğeri de–doğayı çok sevdiğimden– orman fakültesi. Benim ilk tercihim geldi. Hukuk fakültesini kazandım.  Okul başladı arkadaş ortamımızı kurduk ama okul 2 ay açıksa 2 ay kapalı o dönemdeki olaylardan dolayı. Ölenler, yaralananlar oluyor. Arkadaşlarla düşündük ne yapılabiliriz diye. Sınıfta normalde meslek sahibi olan bizden yaşça daha büyük, abilerimiz, ablalarımız vardı. Bu insanlardan biri de lisedeki resim hocamdı. Onu ilk görünce ne kadar şaşırmıştım. Onlar okula gidiyorlardı, herkes de onlara saygı duyuyordu. Biz de bu insanlardan notları alalım, sadece sınavlara gidip gelelim dedik. Öyle bitirdik. Sağ olsunlar o zorlu yıllarda çok yardımcı oldular bize.

Haritalar Üzerinde Gezinmek

1977 yılının ağustos ayında bir arkadaşımla 15 gün boyunca Çanakkale’den başlayıp bütün sahil şeridini; Ayvalık, Burhaniye, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Antalya, Alanya gezdik. En son da Kapadokya’ya gittik. Bu tatil bizim için yarı bir maceraydı. Yüz bulduğumuz yerlerde otostop yaptık ama ağırlıklı olarak otobüsle yolculuğumuzu sürdürdük.  Bu gezinin bir özelliği vardı üç, dört ay boyunca haritalar üzerinde gezindik. Kitapları karıştırdık. İnternet yok tabi bizim zamanımızda. O 15 günde çok güzel, özgür günler yaşadık.

Staj Ama Ne Staj

Üniversiteyi bitirip staj yapmaya başladığımızda yanında staj yaptığımız kişi- üstadım Av. Mustafa Akman- bizi çok zorlardı ama onun sayesinde  bu meslekte bir sürü şey öğrendim. Sabah adliyede işlerimizi halleder ofise gelip davaları tartışırdık. Ne stajdı ama.

Bir Kura Şans

Mezun olduk, staj yaptık artık sıra askerliğe gelmişti. 1981 aralığında Polatlı Topçu Okulu yedek subay öğrenci taburu çıktı. O zaman askerlik 16 ay, 4 ayı sınıf okulunda geçiyordu. Mart ayının başında kura çekilip dört bir yana dağılacağız. Askerlikte de meslek kurası var. Benim de bir arkadaşım var daha yeni evlendi. Ben de içimden umarım o İstanbul’a yakın bir yer çeker diye geçiriyorum. Ben kurayı çektim boş geldi. Arkadaşıma (Erdoğan) ise 1. Ordu Askeri mahkemesi çıktı, bir oh çektim. Bana meslek kurası çıkmadı ama şansıma İstanbul’u çektim. Hepimiz mutluyuz, neşeliyiz. Akşam oldu tam yemek yiyeceğiz hepimiz içtimaya çağrıldık. Bir öğrendik ki kurada hata yapılmış bizim kuralar iptal oldu. Bu da askeriyede ilk defa olacak bir şeydir yani o da bana denk geldi. Ertesi gün oldu bana bu sefer Tekirdağ Saray çıktı. Oraya gittim her şey çok güzel, herkes işini yapıyor. Bir gün binbaşının postası geldi. Beni bekliyormuş. Gündüz saatinde bu olunca direk aklına acaba birine bir şey mi oldu diye geldi. Neyse yanına gittim, merakla bekliyorum. Senin torpilin nerden dedi. İlk oh kötü bir şey yok dedim. Bu rahatlamanın ardından ne torpili dedim ve binbaşı gülmeye başladı. Torpil çok büyük yerden demek ki bu yazı geldi. Trakya’nın bağlı olduğu 5. Kolordu komutanlığı var. Oradan adli müşavirlik atamam çıkmış dedi. Sabah oldu vedalaşma zamanı, normalde topluluk önünde çok ağlamam ama ben ağlıyorum çocuklar ağlıyor bir ayda nasıl bir bağ kurduysak… Ardından atladım gittim Çorluya. İşin aslını sonradan öğrendim. Çorlu’daki adli müşavir albayımla İstanbul 1. Ordudaki hakim albay yakın arkadaşlar. Bir gün telefonda konuşurken koskoca Trakya da bir tane avukat bulamadılar diyor. O sıra hakim albayın karşısında benim arkadaşım Erdoğan oturuyor o soruyor ne oldu diye ve öyle öğreniyorlar benim Saray da olduğumu. Ben bu sayede bir ayda askeri hukukla ilgili bilgileri öğrendim ve askeriyede kendi mesleğimle ilgili çalışabildim. Bu vesile ile Rahmetli Şakir Tokkal Albayım ve Rahmetli İsmet Aytuğ Yarbayımı minnet ve şükranla anmak isterim.

İşimin Başındayım

Askerden geldikten sonra iş aramaya başlamıştım. Gazetelerden ilanlara bakıyordum. Her gün bir işim olmasa da adliyeye gidip orada hem iş bakıyordum hem arkadaşlarla sohbet ediyordum Bir gün okuldan bir arkadaşımı gördüm onla ayak üstü sohbet ederken iş aradığımdan bahsettim o da bana bir kart verdi. Burası genç, seyahat sorunu olmayan avukat arıyor dedi. Aradım birkaç görüşmeden sonra işi aldım ve orada çalışmaya başladım ve oradan da emekli oldum. Gezmeyi yemek yemeyi seven biriyimdir. İşim gereği de çok yer gezdim ve gezdiğim her yerde de çok güzel lezzetler tattım. Bana bu güzel fırsatı verdiği için Patronum rahmetli Av. Hasan Cihat Erbaşol’u şükranla anmadan da geçmek istemem

Aradığın Kişiyi Bulmak Kadar Aranan Kişi De Olmak Gerekir.

Eşimle, arkadaşımla gittiğim bir tatilde tanıştım. O da kendi arkadaş grubu ile gelmişti. 5 kadın fotoğraf çekiniyorlardı ama kendileri çektiği için hep bir kişi eksik kalıyordu böyle olunca isterseniz ben sizin fotoğrafınız çekeyim hepiniz çıkmış olursunuz dedim. Normalde de böyle cevval biri değilimdir. İlk böyle tanıştık. Şansımıza bizim turun rehberi ile onların tur rehberleri arkadaş çıktı. Böyle olunca akşam oturup hep beraber sohbet etme fırsatı yakaladık. Ertesi gün akşam yemeğinde herkes kendi tur grubu ile yemek yerken arkadaşımın sayesinde biz onların gurubunda yemek yedik ve sohbetimiz daha da ilerledi. Eşim o zamanlar bankacıydı. Onun çalıştığı bankanın farklı bir şubesinde de benim yakın bir arkadaşımın eşi çalışıyordu. Hemen gidip onunla konuştum nasıl bir insan vs. diye. Benim şirkette ihracat, ithalat işlerini de onun şubesinde yapıyormuşuz tesadüf bu ya.  Hemen bizimkileri aradım bana santralın değil direk numarasını verin dedim. Biz böyle iyice tanıştık ve oradan bu günlere kadar geldik. O benim aradığım insandı ama aynı zamanda ben de onun aradığı kişiydim. 30 yıllık mutlu bir evliliğin sırlarından birinin de bu olduğunu düşünüyorum.

Sonlara Değil Mutlu Yarınlara

67 yıllık hayatımda birçok şey gördüm ve hala görmeye devam etmekteyim. Yapmış olduğum işlerde, evliliğimde çok güzel anılarım oldu ve bugün bu anılara yenilerini eklemek beni çok mutlu ediyor. Fizik olarak belki yaşım ilerlemiş olabilir ama kalbim halen çok genç. Bu gençliği yaşayacağım.

Geriye dönüp baktığımda hayatımın en önemli noktalarında hep insanlar vardı. Ben bu insanlara köşe taşı insanlarım diyorum. Hayatımın köşe taşları…

Deniz Gürsoy, Yazar
Deniz Gürsoy, Yazar

Tahsin beyle yapmış olduğumuz oturumlardan çok eğlenceli vakitler geçirdim.  İkimizin de aynı bölgede doğup büyümüş olması çok daha anlamlı oldu benim için Tahsin beyle konuşurken sanki büyüdüğüm mahallelerin arasından geçerek tarihi bir yolculuğa çıkıyor gibi oluyordum. Sanki beraber zaman makinesini bulmuş gibiydik Bunu deneyimlemek benim için çok anlamlıydı.