Metin Birsen - İlham Veren Hayat
Tahsin İskent - Köşe Taşı İnsanlarım
Her Şeyin En Mühim Noktası, Başlangıçtır
Hayatta yürüdüğümüz yolda pek çok kapı önümüze çıkar. Bu kapılardan girmek ya da önünden geçmek ise bizim irademizdedir. Her kapının ardında hayat yolunun belli bir süreci başlar. Çetin Bey’in hayat yolunda Antalya Akseki’deki evlerinin kapı eşiğinde başlıyor aslında. Doğum anını anlatırken annesinin suyunun zamansız gelmesi, doğumunun evde temizlik yaparken hemen oracıkta başlamasına sebep oluyor. Aceleci davranan Çetin Bey’in yolu da işte bu evde, doğum sırasında kafasının kapı eşiğine çarpmasıyla başlıyor. Daha sonra hayatındaki pek çok karar da bu kadar ani şekilde olmasa da muhtemel bir yol sunan kapılardan geçerek başlamış oluyor.
Baba Ömer Duruk’un Akseki’de başladığı iş hayatına Konya’da devam etme kararı ile, Duruk ailesinin Konya serüveni başlıyor. Çetin Bey’in çocukluk dönemine, sokaklarında oynadığı, odalarında koşuşturduğu tarihi ev ile tanışması bu sayede oluyor. Hatta öyle ki bu evi onun için özel kılan detay ise evlerinin içinde bulunan bir aslan heykeli. Bu heykel Konya müzesinde sergilenen Hitit aslanının ta kendisi olup çocukluğunda bu heykelin üzerine çıkıp oyun oynadığı zamanları anlatıyor.
Evimiz, Şerafettin Camisi’nin önünde eski bir Rum Konağıydı. Çok büyük bir evdi. Çocuk aklı o zamanlar bana dev gibi bir bina gözükürdü. Evimiz eskiden polis mektebiymiş. Faytona bindiğimiz zaman eski polis mektebine derdik, faytoncular hemen bilirdi, yol tarif etmek zorunda kalmazdık. Çocukluğumda oyuncak diye bir şey zaten hiç görmedim, oyuncağım hiç olmadı. Sokakta büyüyen çocuklardandım. En çok futbol oynardık. Bazen ise futboldan sıkılır ip çekip voleybola dönerdik. Çelik çomak oynamışlığımız da çoktu. Ben bu oyunda müthiş başarılıydım, çeliğe vurduğumda 50 metre ileriye atabilirdim. Top o zaman çok pahalıydı. Annem eski bezleri dikerek top haline getirirdi. Onlarla oynardık. Nadir de olsa astsubayların çocukları top alırdı, bizimde oynamamıza izin verirlerdi.
1956 yılında ilkokula başlayan Çetin Bey 19 Mayıs İlkokulu’nda okuyor. İlkokulda çok iyi bir eğitim alıyor. Sadece okuma yazmayı öğrenmenin ötesinde; hayatın içerisinde, olaylara duyarlı yaklaşan bireyler olarak eğitim veriliyor bu tarihi okulda. Trafikte nasıl hareket edilir, Konya’da hangi müzeler vardır bunların hepsi uygulamalı olarak öğretiliyor. Okulun kendi içerisinde kâğıt, tahta oyma gibi pek çok ayrı atölyesi bulunup el işlemesi üzerine de eğitim süreci mevcutmuş. Her ne kadar okulu çok sevse bile yaz tatilleri geldiğinde babaannesinin yanına gidip keçi gütmeyi iple çekiyor. Keçiler hakkında hemen hemen her şeyi bilirdim diye ekleyen Çetin Bey’in 13-14 yaşına kadar yaz tatilleri bu şekilde geçiyor.
İlkokul sonrası İstanbul’da pek çok yabancı okulun imtihanını kazanmasına rağmen annesinin “Zayıftır oralarda tek başına kendine bakamaz” düşüncesi ile Konya’da yatılı olarak Konya Maarif Kolejine kaydediliyor.
Bir otobüse bindirdiler babam o yıllarda İstanbul Sirkeci’de iş yapıyor. Otobüs o kadar eski kaldı ki bagajlarımız otobüsün üzerinde demir bir kafeste. Bagaj dediğim de tahta sandık. O dönem bavul yoktu malum. Burunlu araba sallanarak beni doğru Sirkeci’ye götürdü. Orada babamın bir asistanı karşıladı beni. Yukarıdan bavulumu attılar aşağıdan biz tuttuk. Neyse ben babamı ziyarete geldim sandım ancak burada St. Georg Avusturya Lisesi, Saint-Joseph Fransız Lisesi başta olmak üzere yabancı dil sunan okulların sınavlarına girmeye gelmişim. Babam kendisi yabancı dil bilmediği için bazı ortaklıklar kuramadığından yakınır, yabancı dilin önemli olduğunu ve de her birimizin yabancı dil bilmesi gerektiğini vurgulardı. Bu okulların giriş sınavlarını kazanmış almama rağmen o dönem Konya Maarif Kolejinin yabancı dil eğitimi vermesi nedeni ile lise dönemine annemin yanında Konya’da devam etmiş oldum.
Lise döneminin görece zorlukları olmasına rağmen çok iyi bir yatılı okul eğitim alıyor. Üst sınıflar ile kurulan güzel ilişkilerle güzel bir lise hayatı yaşıyor Çetin Bey. Sonrasında üniversite sınavına giren Çetin Bey iyi bir derece yaparak İTÜ İnşaat Mühendisliğini kazanarak ilk senesini burada tamamlıyor, ve sınıfı geçiyor. İlk seneden sonra annesine verdiği sözü tutmak adına tekrar sınava girerek İstanbul Tıp Fakültesini kazanıyor ve burada eğitimine devam ediyor.
Tıp fakültesini seçmemin tek bir sebebi var annem. Benim annem dindar bir kadındır. Sevaba çok inanan bir kadındır. Bana: “Oğlum en sevap meslek insanlara yardım etmektir. Doktorluk yap insanlara yardım et.” dedi, ben de ona söz verdim. Ancak ben İTÜ İnşaat kazandım. Hatta bir sene boyunca inşaat mühendisliği okumuştum, sınıfımı da geçmiştim. Baktım annem ağlayıp duruyor, devamlı ağlıyor. “Taşla toprakla uğraşmak yerine ne güzel tıp okusaydın niye böyle yaptın?” dedi. Sonra ben tekrar ÖSYM sınavlarına girdim. İstanbul Tıp Fakültesini kazandım.
İnşaat mühendisliği sonrasında tıp eğitimi almasının kendi üzerindeki etkisini açıkladığında;
Tıp fakültesinde insana bilfiil daha çok yaklaşılıyor ve insanı merkeze alan bir bakış açısı hâkim, Tıp Doktorluğu çok özveri gerektiren bir meslek ve bu özveriyi vermeyecek olan bir insanın insanın bu mesleği başarı ile yapabileceğine çok inanmıyorum. Kaldı ki sadece para için bu işin yapılabileceğini de düşünmüyorum ve inanmıyorum.
Para kazanmak adına doktorluk okumanın yetersiz ve yanlış bir bakış olduğuna inanan Çetin Bey, öğrencilik yıllarında bu sosyal bakış açısının da etkisiyle okulunda Halk Sağlığı Derneği kurarak sağlığın her kesimde erişilebilir olması adına öğrenciliğinin ilk yıllarından itibaren çalışmalar yürütüyor. Bu derneğin sayesinde yıllar sonra hayatında önemli bir kararı almasında yönlendirici olan Prof. Nusret Fişek’le tanışıyor. Okulda sınıf arkadaşları tarafından çok sevilen Çetin DURUK, fakülte yönetimi ile öğrenciler arasında arabuluculuk da yapar.
Öğrenciliğim sırasında da hep gerginlikleri azaltıcı yönde çalıştım. Düngel Hoca gelir derdi ki: ‘Çetin bak evladım yine sizinkiler ayaklanmış yemekleri yemiyorlar, yemeklerin kalitesi iyi olmadığı için öğrenciler kazanları ters çeviriyorlar. Hadi git sen bunlarla bir konuş biz yemekleri halledeceğiz, fiyatlarını indireceğiz.’ vesaire derdi. Ben de giderdim arkadaşlar sözünü aldık, merak etmeyin yemekler iyileşecek derdim. Hemen ortam birazcık daha yumuşardı. Hala daha ben 1975 mezunlarının olduğu bir WhatsApp grubunda grup yöneticisiyim. Zaman zaman gezilerimiz konserlerimiz olur, birlikte gideriz. Yemeklerimiz olur ayda bir ya da iki ayda bir. Baştan kızlar hariç toplanırdık sonra kızları da dahil ettik.
Tıbbiye-i Şahane olarak da anılan İstanbul Tıp Fakültesinde klasik tıp eğitimi alan Çetin Bey Hitler’in zulmünden kaçarak Türkiye’ye gelen ve burada eğitim veren hocaların yetiştirdiği akademisyenlerden eğitim alıyor. Alman disiplini ile yetişen bir doktor olma sürecinde artık karşıdan gelen hastanın tahlillerini yapmadan bile teşhis koyabilecek seviyede bir kazanım sağlamasıyla beraber tıp eğitimi sürecinde de tıpkı ilkokuldaki gibi dersi derste dinleyerek başarılı oluyor. Amcaoğlu Mete’nin sık sık “Sen de ders çalışmadan tıp okudun be bütün sınavları başardın Çetin“ diye takılmalarına bir yerde hak veren Çetin Bey hep ön sırada oturan ve arkadaşlarının ‘Çeto’ olarak adlandırdığı bir karakter olarak öğrencilik yıllarını geçiriyor.
Üniversite yıllarında Sirkeci’de amcaoğlu ile bekar evinde kalıyor ve her gün otobüs ile okula gidip geliyor. Staj döneminde otuz altı saati bulan nöbetlerinde; zorunlu stajının yanı sıra ortopedist olmak için de ekstra çalışan ve ameliyatlara yardıma giden Çetin Bey’in öğrendiklerini pekiştirmek adına bu sürecin kendisine katkı sağladığını dile getiriyor. Bu nöbetlerin bir taraftan sosyalleşmek adına da katkı sağladığını dile getiren Çetin Bey bu süreci şu şekilde anlatıyor;
36 saatlik nöbetin ardından acil serviste de takılırdık. Burada birazcık daha tecrübeli asistanlardan işin nasıl yapıldığını öğrenirdik. Haftada bir kere de sosyalleşmek adına sinemaya giderdik. Bir de boşluk bulursak da kahveye gider tavla, satranç, briç oynardık. Ben satrançta çok iyiyimdir. Satranç şampiyonluğum var. Çok fazla takılıp vakit harcamazdım zaten. Bir saatten sonra tavla okey hep tekrara düştüğü için de sıkılırdım. Parti vs. davetler de pek olmazdı aslında bizim zamanımızda. Nadiren bölümlerde yaş günü olurdu.
Hiçbir Şey Tesadüfen Gerçekleşmiyor, Her Şey Bir Plan Dahilindedir
Mezun olacağı seneye kadar el yeteneğinin üzerine giderek iyi bir ortopedist olmak adına çalışan Çetin Bey, staj sürecinde deortopedi servisinde ekstra gönüllülük yaparak kendisini bu alanda o kadar geliştiriyor ki son sınıf öğrencisi olarak dizden kalçaya kadar olan kocaman bir kemiğin ortasına demir koyarak tedavi edebilecek noktaya kendini getiriyor. Aklında ortopedi alanına yönelmek ve uzmanlaşmak varken Şükrü vesilesiyle yolu Hacettepe’ye düşüyor ve bir selam vermek için arkadaşı Nusret Hoca’nın yanına uğruyor. Nusret Hoca’nın Halk Sağlığı alanında teşvik etmesi üzerine hayatında yepyeni bir kapı açılıyor ve mesleği onun için o an yeniden anlam kazanıyor.
Başta Hacettepe’ye gittiğimde zorlandım çünkü Hacettepeliler hep kısaltma kullanır, her şeyin kısaltmasını kullanır. Ben ilk zamanlarda çok şeyi gidip gidip sordum. Hatta benimle dalga geçerlermiş kuş diye, arkamdan kuş işareti yaparlarmış. Daha sonrasında söylediler arkandan kuş işareti yapıyorduk diye ama sonradan ben kendimi gösterdim; bilgimi, becerimi… Zaten İngilizce de biliyordum kolejde okuduğum için. O kısaltmaların her şeyin başı şeklinde kısaltılmış olduğunu öğrendim. Bu, hiçbir şekilde İstanbul tıp fakültesinde kullanılmayan bir şeydi. Tam uzun uzun adları kullanılırdı. Bunu İngilizce ve tıp bilgisi ile çözdüm. artık daha fazla sormadım.
Aşkın Dokunuşu ile Herkes Şaire Dönüşür
Çetin Bey, bir gün Acil serviste çalışırken dişinin ağrıması üzerine acil diş polikliniğine gittiğinde onunla ilgilenmek adına tesadüfen denk geldiği Hilal Hanım ile tedavi süreci boyunca arkadaş oluyor. Kendisiyle kibarca ilgilenen bu sarışın kızdan etkilenen Çetin Bey, sonrasında onu klasik batı müziği konserine davet etmesiyle beraber arkadaşlıklarını ilerleterek hayat arkadaşı ile ilk birliktelik süreçlerini başlatmış oluyor. Bir buçuk sene sonra ise evlenme kararı alan çift, ortak kararlarıyla gösterişten uzak sade bir düğün yapıyor. Ailelerinin desteği ve kendi birikimleri ile kurulan yuvalarında tam 40 hafta sonra ise ilk oğulları dünyaya geliyor.
Hacettepe’de Halk Sağlığı ihtisasının saha sürecini Ankara Yapracık ’ta bir sağlık ocağında; bu iki sene içerisinde kırsal bölgede kroner kalp hastalıklarının morbiditesi (görülme ve artma oranı) üzerine bir çalışma şeklinde yapıyor. Üniversitenin Harvard’a göndermek istemesi üzerine bu sorumluluğu alma noktasında aklı karışan Çetin Bey askerlik sürecini öne alarak Ankara Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nda askerlik sürecine başlıyor. Bu süreçte halk sağlığı biriminin tam olarak ne yaptığının bilinmemesi üzerine askerde pek çok işte çalıştığını dile getiren Çetin Bey, askeri işyerlerinde sağlık yönergelerinin oluşturulması noktasında aktif rol alarak aslında şu an bile kullanılan yönergenin oluşturulmasını sağlıyor. Askerlik sonrası üniversiteye tekrar geri döndüğünde ise mesleki kaygılarının artması ve babasının yoğun ısrarları sonucu Harvard yolunda atılacak imzalardan cayarak aslında bir noktaya kadar kendi seçimi olmayan bu yolu kapatıp hayatında yeni bir süreci başlatıyor. Annesine ve değerli hocasına verdiği, yaşamının o noktasına kadar sözünde durduğu bu doktorluk yolunda; aslında hayatta ne yapmak istediği ile yüzleşmesini şu şekilde aktarıyor:
Doktorluk mesleğine dair düşlerim ve bakış açım zamanın siyasi figürlerinin sunmuş olduğu çerçeve ile birazcık daha değişti. Zaten babam da bırak artık şu memuriyeti gel beraber çalışalım diyordu. Bunun etkisiyle birlikte dört gün düşündüm. Öyle bir süreçteydim ki Harvard’a gideceğim, imzalar atılacak senetlere. Düşüncelerimde dürüst olmam gerekiyordu. Ya eyvallah deyip inanmadığım bir yola girecektim ya da Amerika’ya gidip hadi bir macera da orada yaşayayım diyecektim. Ama düşündüm ki en iyisi dürüst olmak. hocalarım ile görüştüm. Bu güzel olanakları sağladıkları için teşekkür ettim. Ben birilerinin yolunu kapamamalıyım diyerek babam ile çalışmayı seçtim. Hacettepe Halk Sağlığı bölümüne ara sıra uğrarım. Yıllar sonra İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü kurulurken buradaki binaların yapımını üstlenerek bölümüme vefa borcumu ödediğimi düşünüyorum.
İyi Bir Karar Bilgiye Dayanır, Rakamlara Değil
Yaptığı işi ne olursa olsun layıkıyla yapma düşünesi ile hareket eden Çetin Bey, çıktığı bu yeni yolda da aslında şu an gelmiş olduğu konuma ulaşabilmek adına çok çalışıyor, yeri geldiğinde fedakârlık etmek durumunda kalıyor. Çocukluğunun belli bir döneminden itibaren yaz tatillerinde çeşitli iş yerlerinde babasına yardım etmesinden dolayı babası ile çalışmak her ne kadar ona uzak olmasa da yıllardır eğitimini aldığı meslekten uzak, farklı sektörlerde yer alması sebebiyle daha etkin olabilmek adına işletme iktisadı fakültesine kayıt oluyor. İki sene boyunca, haftada dört gün akşam derslerine katıldığı okuldan çok az sayıda mezun olan doktordan biri olarak mezun oluyor. Bu sırada eşi Hilal Hanım’ın gerek kendisine gerek de çocuklarına desteğini dile getiriyor. Geriye dönüp bakıldığında pek çok şirkette genel müdürlük pozisyonunda görev yapan, gıda sektörünün birçok dalı yanı sıra benzin istasyonu, otomobil bayilikleri ve lokanta işletmeciliği olmak üzere pek çok sektörde rol almasının ardında gece gündüz demeden kendisini adayarak çalışmanın yanı sıra ailenin birliğini sağlayan ve destekçisi olan kişinin de Hilal Hanım olduğunu söylüyor.
“Tıp tahsili başka yöneticilik ve işletmecilik bambaşka. Oradaki boşluğu kapatabilmek için işletme iktisadı fakültesine kaydoldum.34-35 yaşlarındaydım. İki sene oraya devam ettim. Geceleri derse gittim. Ve işletme iktisat enstitüsünden de mezun oldum. Karar verici konumda olduğun için bu alanlarda bilgi sahibi olmak önemli. Sana müdür oldun deniyor, tamam olduk ama nasıl yapacağız alana hâkim olmak lazım ki toplu resmi görüp o noktada karar verebilmeli. Bu okuldan da bu zamana kadar mezun olan çok az sayıda doktordan biriyim.
Eşim hem doktora yaptı ondan sonra çocuklar oldu çocuklar ile çok fazla uğraştı ve onları çok güzel yetiştirdi. Hepsi çok iyi liselere çok güzel sıralamalar ile girdi. Çok büyük emek verdi. Çocuklar büyüdükten sonra kendisine iş kurdu. O akademik çalışmıştı tekrar üniversiteye dönmek istemedi kendisi işini kurdu ve şu an 220 kişi çalışanı olan başarılı bir iş kadını”
8 yaşında başlayan iş hayatı 70 yaşına kadar aktif şekilde devam ediyor. Hala daha 4 gün işe gitmesi, aslında çalışarak ve üreterek kendisini dinlendirdiğinin bir göstergesi Çetin Bey için. Bir yerde babasının kurmuş olduğu düzenin devamı için de bu şekilde bir sürece adapte olmuş ve bunu sürdürüyor.
Duruk Ailesi çok çalışkan olduğu kadar aynı zamanda pek çok zorlukla da karşı karşıya kalıyor. Baba Ömer Duruk, daha 13 yaşında iken iş hayatına atılmış bu sebeple kendini var ettiği bu yolda zaman en büyük arkadaşı olmuş. Bu sebeple onun için vaktin değeri ancak çalışarak ve üreterek sağlanırmış. Okul tatile girdiği an Çetin Bey ve kardeşleri de çalışmaları için çocukluktan itibaren iş hayatında aktif olmasını dile getirirken;
Okul kapandığı zaman bizim bahçede gidip de oynama gibi bir lüksümüz yoktu. Futbol oynamamız falan ona ters geldiği için doğrudan doğruya işyerlerine götürürdü. Kendi işyerlerine yani başkalarının işyerlerinde değil ha. Konya’da mesela dükkânda çalışıyorduk. Çalışma ortamında olmak hem kendinin hızlı olmanızı sağlıyor hem de insanları tanımayı da sağlıyor. Mesela insanlar geri geldiğinde daha iyi paraları alabilmek adına belli başlı hileler yapabiliyorlar ben çok küçük yaştan beri iş hayatında olduğum için bu kişileri tanıma imkânım olabildi. Kendiliğinden işte olan mekanizmaların çoğunun içinde bunu öğrenebilme şansı oluyordu. Bunun için ben kendi çocuklarımı da çalıştırdım çok başarılı oldular kendim de çalıştım ve gerçekten de bu konumda olmamda etkisi olduğunu düşünüyorum.
Mehmet Çetin Duruk’u günümüzde anlatabileceğimiz pek çok nokta var aslında. Şu an farklı STK’larda rol alan, vakıfların yönetim kurulunda başkanlık yapan, Gıda sektör meclisinde, şu an tüm Türkiye’de gıda sektöründe başkan yardımcılığını yapan biri. Sanayi odasında yıllarca meclis üyeliği yapmış, Meslek komitesi başkanlığı yapmış. Ve halen daha pek çok alanda çalışmaya devam ediyor. Yıllarca ilmek ilmek emek vererek oluşturduğu bu sektör adamı kimliğinden emeklilik sürecine geçme aşamasında denilebilir. Gıdayı iyi bilen bir gıda sanayicisi olarak kendisini tanımlamayı seçiyor ki 2021 yılı Gıda Sanayicisi olarak seçilmesi ile de bu tanımın altı çiziliyor.
Gıda sektöründe firmalara yol gösterici nitelikte, yıllar süren tecrübesi ile sanayiye, üniversitelere ve kamu kuruluşlarına Avrupa standartlarına denk düşmesi adına çalışmalar yürüten Çetin Bey, bu noktada sağladığı katkılar ile aslında sektörde yer almasında etkin rolün bakış açısının genişliği ile kazanılmadığını belirtiyor
Hem tıp hem gıda ikisi yan yana gelince daha da güzel bir harman oluştu. Gıda sanayicileri de beni çok sevdi. Tıp eğitimi, akademik çalışma, sonrasında gıda sanayisine giriş ki bunun öncesinde diğer alanlarda çalışma, yine bu sürede STK çalışmaları ki bu benim üniversitede var olan alışkanlığım o dönemde dernekler kurmuştum işte bu pek çok alanda süreç içerisinde edindiğim kazanımlar bakış açımın genişlemesine de yardımcı oluyor.
İnsanın Kendini Fethetmesi Zaferlerin En Büyüğüdür
Geriye dönüp baktığında nasıl bir hayat yaşadığını kendi sözleri ile dile getirecek olduğunda;
Ben çok lüks bir hayat yaşamadım. Zaten gösterişi sevmem, gösteriş yapan kişilere de üzülüyorum. Ama toplumda bazı etiketler sahip olunan şeyler üzerinden sunuluyor. İyi araba, ev statü belirliyor toplumda. Ben yapmadım ve bunu tasvip de etmedim hiçbir zaman. Önemli bir yardım yaptım misal ben bunu hiç açıklamadım. Ama bir taraftan kendini olandan aşağı da sunmamak gerek. Elbette yapılanı tam ayarında gösterişten uzak sunmalı.
Hayatta ilham noktalarımda kiminle konuşursam o açıdan kendime ilham alacak nokta bulmaya çalışırım. İlham tek bir kişiden alınmaz, binlerce kişiden alınır; annenden, babandan, hiç ummadığın bir kişiden alırsın ama herkesin iyi şeyini almak lazım. İlham bin bir yerden alınabilir. Yani sonuçta ilham aldığım nokta çoktur. Ben hayatımda işime yöneldim. Bayağı yıllarca emek verdim, eşimle birlikte verdik daha yeni yeni emeklilik sürecine geçtik denebilir.
Yaşlanmanın insan vücudu ve fikirler noktasında zıt bir ilerleme göstermesini dile getirirken vücudun her ne kadar organik olmasından dolayı eskise bile düşünceleri dinamik tuttuğumuzda eskiyemeyeceğimizin altını çiziyor TÜİK verilerine göre 33 yaşında olan Çetin Bey. Kaldı ki kafa kağıdına göre yaşı sorulduğunda da bir süredir 66 yaşına sabitlemiş kendisini.
Önemli olan yaşlanmak değil düşünce ve psikoloji olarak yaşlanmayıp o dinamizmi korumak. Bunu sağladığında yaşlanmıyorsun ama ne yaparsan yap vücut eskidiği için bir nokta geliyor. Artık ben 71 yaşındayım ama psikolojik yaşımı sorarsan 30-35.Hala içimde bir şeyleri yapma isteği var, devam etme isteği hatta bu pandemi döneminde yaşıtlarımın çoğu eve kapandı biz yaşlıyız hasta olabiliriz diye kapanmadım ben. Her gün işe gittim toplantıya gittim.