Metin Birsen – İlham Veren Hayat

Suruç’ta Geçen İlk Yıllar

Metin Bey 6 Haziran 1952’de Bandırma’da üç kardeşin ikincisi olarak doğmuş. Doğduktan 6 ay sonra Babası’nın Urfa Suruç kazasına Malmüdürü olarak tayini çıkmış. Annesi Suruç’a geldiklerinde Türkçe’nin az konuşulması nedeniyle çok korkmuş üstelik oturdukları lojmanın arkasından çok sık silah sesleri gelirmiş. Odacı, Annemin bu korkusunu yenmek için “Hanım siz merak etmeyin, korkmayın; sizler burada bizim misafirimizsiniz, huzur ve güvenliğiniz bizimdir…” dermiş… Neyse ki bu sözler Metin Bey’in annesini rahatlatmış ve 2 yıl orada huzur içerisinde yaşamışlar.

Yeni Tayin Haberi ve Yeni Bir Şehir

İki yıl sonra babasının tayini Malatya’nın Arguvan kazasına çıkmış. Arguvan, geri kalmış bir yermiş; üstünde kiremit çatısı olmayan toprak bir evde kalmışlar.

“Yağmur yağdığında damı akar; akan yerlere su toplama kapları koyardık. Elektrik yoktu; lüks lambası ve gaz lambası ile aydınlanırdık” diye bahsediyor o evlerinden Metin Bey.

‘En güzel anınız nedir o günlerden ?’ diye sorduğumuzda hemen yanıtlıyor bizi, “İki köpeğimiz vardı ve onlarla koşturmaca oynardık, keklik avına çıkar saatlerce ormanda kaybolurduk.”

Burada da 4 yıl kadar kaldıktan sonra yine toparlanmış ve yeni bir şehirde yeni anılara doğru yol almışlar.

Kayseri

Sonra Kayseri Yeşilhisar kazasına tayinleri çıkmış. İlkokulu ve orta birinci sınıfı burada okuduğu için daha iyi anımsıyor buradaki günlerini:

‘O günlerden aklınızda kalan hele hele de şimdi olmayan neler var ?’ diye soruyoruz Metin Beye ve başlıyor tüm sevecenliğiyle anlatmaya, “Okul bahçesinde her sabah öğrencilere süt tozundan yapılmış süt içirilir, sınıflarda balık yağı hapı yutturuldu, ‘Yerli malı haftası’ etkinlikleri yapılır, tüm çocuklar evlerinden meyve ve benzeri yiyecekler getirir, öğretmenler bunların nerelerde nasıl yetiştiğini anlatır ve birlikte yerdik. Bitki yetiştirme (pamuk içinde fasulye, bahçede çiçek ve sebze) aktivitelerimiz, el işi derslerimizde erkek kız yama yapmak, düğme dikmek, tahtadan ufak oyuncaklar yapmak gibi uğraşlarımız olurdu. Bayram giysilerimiz ve ayakkabılar ölçüler alınarak ısmarlama yapılırdı. Eskiyen gömlekler atılmaz yakaları ters yüz, ayakkabılara pençe yapılırdı.”

“Bütün anılarım bu kadar güzel değil tabii” diyor gülümseyerek “Bir de bulunduğumuz kazada tam teşekküllü bir hastane yoktu; çok önemli rahatsızlıklarda il merkezi Kayseri’ye gidilir, diş çekimini berber yapardı. Ağrı kesici vurulmadan ağrıyan çürük bir dişimi bağırta bağırta çeken berber hala gözümün önünde”

Gençliğe İlk Adımlar

Bu sefer tayinleri Isparta’nın Yalvaç kazasına çıkmış: “Yalvaç, diğer kaldığımız yerlere göre daha gelişmiş bir yerdi. Buluğ çağımın ve okul yaşamımın en renkli günleri burada geçti.” diyor Metin Bey.

‘Follywood’ adını verdikleri ve kız arkadaşlarıyla flörtleştikleri bir caddeleri bile varmış.

Burada çok iyi kalıcı kız-erkek arkadaşlıkları olmuş Metin Bey’in. Öyle ki aradan 50 yıl geçtikten sonra, Yalvaç’ta 2 yıl önce buluşma organizasyonu yapmışlar; 60 kişiye yakın arkadaşla buluşmuş ve 3 gün hasret giderip anılarını paylaşmışlar hatta lise öğretmenlerinden bir kaç tanesini konuk etme şansına erişmişler. Ne yazık ki her şey iyi giderken şanssız bir olay gelmiş Metin Bey’in ailesinin başına. Soruyoruz ve anlatmaya başlıyor hafif bir hüzün ve sitemle: “Yalvaç, biraz tutucu bir kaza idi; öyle ki kaza meydanında (bayram tören alanında) Atatürk heykeli bile yoktu. Babam öncü olup; Atatürk heykeli yaptırmak için para toplamaya ve girişimlerde bulunmaya başladığında engellerle karşılaştı. Öyle ki dönemin DP başkanı Süleyman Demirel Yalvaç’a geldiğinde (kendisi biliyorsunuz Ispartalı idi) Nurcu kesiminden bir grup şikayette bulunmuşlar; birkaç ay sonra bizim sürgün olarak Tokat Reşadiye kazasına tayinimiz çıktı. Babam mesleki yaşamının son 2 yılını burada tamamladı “

Sürgün Şehri: Tokat Reşadiye

Reşadiye 2.000 nüfuslu küçük bir yerdi. Lise bile açılalı 2 yıl olmuş; Metin bey ilk mezunlarından biri olmuş: “Reşadiye ile ilgili kayda değer fazla bir anım yok ” diyor. Bahçeli bir lojmanda oturduk; tavuklarımız, kuşlarımız, kedimiz – köpeğimiz, hatta arı kovanımız bile vardı. Aklımda sadece bunlar kaldı ve de kasaba yaşantısından bir an önce kurtulup şehre gidebilme isteğim.”

Üniversite Yılları 

Aklına koyduğunu yapmış Metin Bey. Lise bittiğinde üniversite giriş sınavı için Ankara’ya gitmiş: “Büyük şehre ilk gelişimdi. O zamanlar Üniversite sınavları İstanbul-Ankara-İzmir gibi büyük il merkezlerinde yapılırdı. Sınav merkezine yağmurlu bir günde ıslanarak yayan gitmiştim.” diye anlatıyor sınav yolculuğunu.

Fazla okul bilgisi olmadığından ve de küçükken dedesinin “Bu çocuk büyüyünce hakim olacak” sözünü aklına kazıdığından sadece İstanbul Hukuk Fakültesi’ne ön kayıt yaptırmış ve her gece radyodan bu fakültenin kesin puan duyurularını takip etmiş. Ne yazık ki o sene kayıtlar dolmuş ve açıkta kalmış Metin Bey.

Ertesi yıl kurslara giderek daha iyi hazırlanmak için İstanbul’a ağabeyinin yanına giden Metin Bey Tarlabaşı’nda neredeyse mobilyasız, soğuk bir evde, konfeksiyon atölyelerinde çalışan gariban insanlarla birlikte kalıyormuş. Abisinin çalıştığı bankaya hizmetli olarak girmiş ve tekrar girdiği sınavda başarısız olmuş: “Bankada kendimi sevdirmiştim, hizmetli kadrosunda olmama rağmen muhasebe servisinde memur olarak çalışıyordum. Şube Müdürü askerliğimi yaparsam memur kadrosuna geçebileceğimi söylemişti.” diyor Metin Bey ve askerlik hatıralarıyla ilgili konuşuyoruz biraz.

Askerlik ve Acı Bir Haber

“Tecil hakkım olduğu halde askerlik için başvurdum ve er olarak Van’a gittim. Gittiğim dönem kış aylarıydı; havanın -20 dereceye kadar düştüğü olmuştu. Acemi er olarak çok sıkıntı çektim. Sadece hava koşulları değil; Türkiye’nin çeşitli yörelerinden gelmiş tahsil, kültür, ahlak fukarası çeşitli insanlarla 4 ay beraber olmak, her türlü işi yapmak bana çok zor gelmişti ” diyor Metin Bey.

Neyse ki birkaç torpil bulup; 4 ay acemilikten sonra jandarma çavuşu olarak İstanbul Balmumcu’daki jandarma birliğine gelmiş ve askerliğinin kalan 16 ayı burada geçmiş. Buradaki görevlerinden biri de Atatürk Havalimanı’ndaki güvenlik göreviymiş. Asker olarak havaalanının her tarafına girip çıkıyor oradaki freeshoptan arkadaşları için sigara, içki ve parfümler alıyormuş . 

16 aylık askerlik dönemi içinde aklında kalan en kötü anı babasının hastalığı olmuş. Babası kansere yakalanmış, Reşadiye’deki görevi sonlanmış, emekliliğini istemiş. Tedavi için İstanbul’a gelmişler fakat  askerliğinin onikinci ayında, 52 yaşındayken babası vefat etmiş.

Bu çok üzmüş Metin Bey’i, “Otoriter, sert görünümlü bir o kadar da bizim için özveriyle çalışan ve yaşayan, saygın, entellektüel bir adamdı benim babam” diyor.

Askerlik süresince üniversite sınavlarına hazırlanmaya devam etmiş:

“İstanbul Fındıkzade semtinde üç kardeş ve annem sobalı, küçük bir evde yaşam savaşı vermeye devam ettik” diyor ve ekliyor, “Artık kalıcı bir adresimiz olduğu için ilk işimiz PTT’ye telefon için başvurmak oldu.Çünkü telefon tahsisi sırayla ve yıllar sonra ancak yapılıyordu. Hat tahsisi ve telefon numarası satışı ciddi bir ticari kazançtı. Bizim de ilk sabit telefonumuz on yıl sonra oldu. Askerlik bittiğinde ilk işim Almanya’ya işçi olarak gitmek için İş ve İşçi Kurumuna başvurmak oldu. Ama o yıl Almanya işçi alımını durdurdu; bu maceram da son buldu. Bir süre Bankacılık dışında iş arayışlarım oldu. Ancak ‘tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı’ misali ben yine YK Bankası Mercan Şubesi’nde göreve başladım.”

İktisat Fakültesi ve Kariyer Yılları 

Üniversite sınavlarına Gültepe’de tekrar girmiş Metin Bey. Sınavda arkasında bir kız oturuyormuş ve onunla küçük bir yardımlaşmaları olmuş. 

“Yardımlaşma ile başlayan bu iletişim daha sonra anlatacağım mutlu bir hikayeye zemin oluşturdu” diyor Metin Bey ta gözlerinin içi gülerek.

Bu sefer sınav sonucu iyi olmuş ve Ticari Bilimler Fakültesi Gece Bölümü’ne girmiş. “Hem bankada 09.00-18.00 çalışarak hem de akşamları 23.00 e kadar okula giderek; sağ-sol gruplara karışmadan, çatışmalardan uzak kalarak 4 yılda ve iyi dereceyle tahsilimi tamamladım” diyor Metin Bey. “Çok iyi arkadaşlıklarım oldu ve halen ailece görüştüğüm dostlarım var.”

Kariyer Yılları ve Mutlu Bir Tesadüf

On yıl (1973-1983 yılları) şube bankacılığı yapmış. ‘O dönemden neler kaldı aklınızda?’ diye bir soru yöneltiyoruz Metin Bey’e, başlıyor büyük bir aşkla anlatmaya:

“Sabahları şubeye geldiğimizde ilk işimiz PTT telefon santralına görüşme kayıtlarımızı (normal, acele, yıldırım) yazdırmak olurdu. Gün içerisinde santral memurları görüşme yapacağımız şubelerle bağlantımızı kurar; bağıra çağıra ses ulaşımını kurmaya çalışarak müşterilerin havale, senet tahsili, çek provizyon işlemlerini yapardık. Ücretini de müşteriden alırdık. Bütün işlemlerimizi manuel (daktilo), hesaplama işlerini Facit ile (bir tür hesap makinesi) yapardık.

1983 yılında YK Bankası’nda kariyerimi değiştiren bir şey oldu. Banka Tele İşlem adı verilen şube otomasyon sistemine geçiş için bankacılığı iyi bilen on kişilik bir ekip oluşturdu; ben de bu ekibe seçildim. Özel bir eğitimden geçtik. Görevimiz bilgisayar yazılım programcılarına bankacılığı anlatmak, yapılan bilgisayar programlarını test etmek ve sisteme geçecek şube personeline operasyonel eğitim vermekti. 

Bu dönemden aklımda kalan anılar:

-Eğitim için oluşturduğumuz model şubede, eğitime gelenlerin çoğunluğu bilgisayarla ilk defa karşılaştığından tuşlara basmaktan korkar, yapamayacağını düşünerek ağlayıp, krize girenler olurdu,

-Tele İşleme geçen şubeler çoğaldığında; müşteriyi de alıştırmak için onlara Tele İşlem kartı gönderdik, işlemlerini hızlandırmak için şubelerine bununla gelmelerini istedik, bilgisayarların yanına da birer kart okuyucu koyduk. Tele İşlem kartını buradan geçirince ekrana müşterinin hesap numarası ve ismi çıkıyordu; personel de müşteriye “bakın sistem sizi tanıdı…” diyerek gelecekteki ATM kullanımına hazırlıyordu,

Ben de bu arada yönetici seviyesine kadar yükseldim. 1985 yılında YK Bankası personel eğitim sistemini de bir proje olarak ele aldığımızda orada kaldım. Bankacılık eğitim sisteminde devrim sayılacak uygulamaları gerçekleştirdik. Bu Eğitim Projesini oluştururken Amerika’dan ve üniversitelerimizden uzman kişilerle yoğun çalışmalarımız oldu. Ben de bu çalışmaların içinde kendimi geliştirdim ve kişisel gelişim konularında eğitimcilik yapmaya başladım. Önce kendi bankamda yaptığım eğitimcilik işini geliştirdim Türkiye Bankalar Birliği’nde eğitimler vererek diğer bankalara da ismimi duyurmaya başladım”

Ve Evlilik

Bütün bu başarılı çalışma yaşantısı içerisinde yıllar yılı kovalamış ve artık akrabaları sorar olmuş Metin Bey’e: “Oğlum sen ne zaman evleneceksin?” Bakmışlar Metin Bey’de bir aday yok, üstüne üstlük niyet de yok manevi halası girmiş devreye. Bakın nasıl anlatıyor o ilginç olayı:

“Bandırma’da ki manevi halam işgüzarlığı ile komşu kızını benimle tanıştırdı ve olan oldu. Tanıştırdı dedim yanlış oldu; çünkü tanıştırdığı kız Gültepe’de üniversite sınavında arkamda oturan ve yardımlaştığım kişiydi. Bu hayatımda yaşadığım en ilginç olay olmuştur ve iyi ki de olmuş bizim kaderimiz birlikte çizilmiş. 1983 yılında evlendik, dört yıl sonra bir oğlumuz oldu. O da büyüdü, altı yıl önce evlendi ve bize şimdi üç yaşında olan Öykü’müz ile tatlı bir torun sevgisi yaşatıyor.”

Bugünler

Bu güne kadar gerek bankacılık sektöründen, gerekse özel şirket çalışanlarından binlerce kişiye eğitimler vermiş ve hala vermeye devam ediyor Metin Bey. Yaşam enerjisi ve bilgi birikimiyle hayata ve çevresindekilere sürekli bir şeyler katıyor.

“Peki Pandemi süreci sosyal ve iş yaşamınızı nasıl etkiledi?” diye soruyoruz kendisine, “Uzun süredir pandemi nedeniyle yüz yüze eğitimlerim durma noktasına geldi. Zoom ortamında çalışmalarım da oldu ama pek zevkli ve verimli olmuyor. Pandemi’ den önce çok sık tiyatro ve konserlere gider, dostlarımızla bir araya gelirdik. Bunlardan bir süre mahrum kalmak üzdü beni” diyor ve üzüntüsünü bırakarak hemen onu çok mutlu ettiği gözlerinden belli olan bir konuya geçiyor: “Artık en önemli görevlerimizden (eşimle birlikte) biri de; evimize çok yakın oturan ve karı-koca çalışan oğlumun 3 yaşındaki kızına, canım torunum Öykü’ye sabah 09.00 – akşam 19.00 evimizde bakmak ve onunla oyular oynamak.”

Her ne kadar Pandemi onları eve kapanmaya zorlasa da torun bakma görevleri yaşam enerjilerini bir hayli güçlendirmiş: “İyi bir yaşamım var benim” diyor Metin Bey.

“Mutlu bir evliliğim, iyi bir evladım, çokça sevdiğim bir torunum ve biriktirilmiş bir sürü güzel anım var.”

Öykü Paksoy, Yazar
Öykü Paksoy, Yazar