Emine Demir
Melih Bulut
Ailem
1950 yılında Niğde’de doğmuşum. Babamın adı Mustafa, annemin adı Menşure’dir. Orta Anadolu’da kızları yabancıya vermemek için akraba evlilikleri çok olur. Annemle babam da akrabaymış. Anneannemler Niğde’de bir köyde yaşıyorlarmış. Annemle babamın evleri yakınmış, komşularmış. Babam annemi görünce ben bu evin kızını alacağım diye karar vermiş, sonra da evlenmişler. İlk kardeşim üç yaşındayken çok hastalanmış, vefat etmiş. Anneannem ilk torunu ölünce çok üzülmüş. Daha sonra ben doğmuşum. Anneannem artık ev şenlensin, evde artık hüzün, matem olmasın diye adımı Şenel koymuş. Ben de ölmeyeyim diye kurban kesmiş. Bebekken bana Niğde’de anneannem bakmış.
Annem ile babam birbirleriyle iyi anlaşırlardı. Annem çekingen, kendi halinde bir kadındı.
Babam ise aydın bir adamdı, fötr şapka takardı. Ticaretle uğraşırdı, baba mesleği olarak halı alıp satardı. Biz altı kardeşiz: Semra ve Leyla adında iki kız; Veli, Selçuk ve Hüseyin adında üç erkek kardeşim var. Ben en büyükleriyim.
Çocukluk Yıllarım
İlk torun olduğum için biraz nazlı bir çocuktum. Çocukluğum Afyon’da geçti. Büyüklerimiz zor zamanlar geçirmiş, bize Afyon’un işgalini anlatırlardı. O dönemler törenlerimiz çok güzel geçerdi, bayramlarımızı kutlardık. 30 Ağustos akşamı fener alayı olurdu. Babam halı ticareti yapardı. Antikadan anlar, el dokuması antika halılar alıp satardı. Çocukluğumda maddi olarak zor bir dönem yaşamadım. Kıyafetlerimiz, yeme içmemiz orta düzeydeydi. Babam istediklerimizi alırdı. Dokuz – on yaşlarındayken annemle beraber gündüzleri hanımlar matinesine giderdik. Orada film izlemeyi çok severdim.
Kalabalık olduğumuz için bizim ailede banyo yapmak zordu. Banyo günlerimizde hep bir kavga çıkardı. Hatırlıyorum da bir keresinde annem bize kızdığı için banyo yapmamızı on beş günde bire indirmişti. En büyük çocuk olduğum için evdeyken genellikle anneme yardım eder, kardeşlerimle ilgilenirdim. Soba yakardım, sofraya yardım ederdim. Bakkal alışverişini ben yapardım. Ekmek alırdım, kasaba giderdim. Mahallemizdeki esnaf da beni halıcının kızı diye bilirdi.
İlkokul Dönemi
Afyondayken ilkokul çağlarında amcam ve yengemle beraber kalıyordum. İki üç sene boyunca onlarla yaşadım. Sabahları okuluma hazırlanır, kurdelemi bağlardım. Yengemin bir çocuğu vardı, kuzenimi okula hazırlarken bana da yardım ederdi. İlkokulu Dumlupınar İlkokulunda okudum. Kız erkek hep beraber oynardık. Öğretmenlerimiz çok konuşunca kızardı, ancak teneffüslerde arkadaşlarımla konuşurduk. Beraber çalışır, ezberlerimizi yapardık. Afyon’da pantolon yoktu, babam benim için terziye pantolon diktirirdi. Bir keresinde öğretmenim beni örnek olarak tahtaya çıkarıp arkadaşlarıma göstererek böyle giyinin demişti. Tahtaya çıkınca biraz utandığımı hatırlıyorum.
Afyon’da ikinci sınıftayken izcilik takımındaydım. Arkadaşlarımla doğa yürüyüşlerine çıkar, yavru kurtluk yapardık. O zamanlar bando takımımız vardı, bana trompet çaldırırlardı. Daha sonra Afyon’dan Konya’ya taşındık. Okul arkadaşlarım taşınacağımı duyunca çok üzülmüşlerdi. Ben gittikten sonra öğretmenimiz Afyon’daki sınıf arkadaşlarıma mektup yazmalarını söylemiş. Arkadaşlarımın hepsiyle mektuplaştım.
Tavuk Anısı
Konya’ya taşındıktan sonra babam Alaaddin’de bir halı mağazası açtı. Mağazaya yakın bir yerde kiralık ev tuttuk. Evimizin yakınında bir komşumuz vardı, bize yumurtalarını satardı. Durumu pek iyi değildi, çok sıkışmıştı. Bir gün anneme “Ne olur tavuklarımı satın alın, ben kesmeye kıyamıyorum.” dedi. Çok ısrar edince annem komşumuzu kıramadı ve üç tavuk bir de horoz satın aldı. Bahçeye bir kümes yaptık. Fakat annem kümese girince tavuklar annemi gagalamaya başlıyor, horoz annemin üstüne atlıyordu. Annem korktuğu için bahçe kapısı hep kapalıydı. Annem kümese giremediği için horozu ve tavukları besleme görevi bana verildi. Kümese girdiğimde annemi gagalayan tavuklar bana hiç bir şey yapmadı. Sularını, yemlerini verdim. Hatta beni o kadar sevmişlerdi ki neredeyse bana sarılacaklardı.
Niğde’deki Ev
Anneannem Niğde’de yaşıyordu. Evimiz Asmalı Konak dizisindeki konağa benziyordu. İki katlı bir evdi; geniş bir avlusu, her katta ayrılmış beş odası vardı. Küçükken anneannemle ilişkimiz çok kuvvetliydi. Benimle çok ilgilendi, üzerimde çok emeği var. Yazları okulum biter bitmez anneanneme yardım etmek için köye giderdim. Eskiden köyümüzde elektrik yoktu, anneannem bana gaz lambasını yakmayı öğretmişti. Beraber gaz lambasını yakardık. Sonra ben on yaşlarındayken köyümüze elektrik gelmişti.
Anneannemin tarlaları ve üzüm bağları vardı. Üzüm toplamaya bağa giderken develere, eşeğe binerdik. Anneannem beni eşeğe bindirirdi. Eşeğe bindiğimde çok sevinirdim ama deveye binerken korkardım. Yazın tarlada ürünler ekilip biçilirdi. Üzümleri, kayısıları anneannemle beraber toplar, kuruturduk. Cevizleri çırpardık. Kışın ise halı dokunurdu. Sonra babam dokunan halıları alıp satardı.
Niğde’de çok güzel düğünler olurdu, gelinin atla gidişini izlemeyi çok severdim. Kaşık oyunları oynardık. Anneannem çok sevilen ve sayılan bir kadındı. Düğünlerde yemek dağıtırdı, herkes gelip yerdi. Neşet Ertaş düğünlerimize misafir olurdu, saz çalıp şarkı söylerdi. Neşet Ertaş’ı izlemeyi, Ah Yalan Dünya şarkısını dinlemeyi çok severdim. Sonradan ölümünü duyunca çok üzülmüştük.
Gençlik Yılları
Genç kızken saçlarım upuzun, belime kadardı. Asi bir kız değildim, ailemin sözünden çıkmazdım. Babam çok demokratik bir adamdı, bize kızmazdı. O zamanlar şort giyerdim, babam aydın biri olduğu için bir şey demezdi. Pazar günleri ailece parka giderdik. Konya’da bir havuz vardı, kayıkla gezerdik. Orduevine tören izlemeye giderdik.
Haftalık çıkan resimli romanları okumayı severdim. Arkadaşlarımla beraber romantik hikayeler okurduk. Sürekli roman okuduğum için annem bazen bana kızardı. Sinemaya gidip film izlemeyi çok severdim. Annemler bizi sinemaya götürsünler diye o hafta evde uslu uslu otururduk. Faytonlara film afişleri asılırdı, yakında hangi filmin geleceğini afişlere bakarak öğrenirdik. Sinemada siyah beyaz filmler olurdu. Ayşecik filmini izlemeyi severdim, hiç kaçırmazdım. Belgin Doruk’u, Zeki Müren’i, Ayhan Işık’ı izlerdik. Muhterem Nur ve Zeki Müren filmlerini çok severdim. Bahçevan filmini iki defa izlemiştim. Genellikle kız kıza görüşülürdü. Arkadaşlarımla buluştuğumda izlediğimiz filmler hakkında konuşurduk. Bir arkadaşım Tarık Akan’a aşıktı. Ben Ekrem Bora’yı ve Efkan Efekan’ı çok beğenirdim.
Lise Dönemim
Liseyi Konya’da okudum, terzilik meslek okuluna gittim. Muhafazakar bir yerdi, karşımızda erkek lisesi vardı. Erkek çocukları biraz yabaniydi. “Güzelsin, arkadaş olalım, beraber çıkalım.” der, laf atarlardı. Evlerimizi öğrenip yanımıza gelirlerdi. O nedenle erkeklerle biz okuldan aynı zamanda çıkmazdık. Biz on beş dakika önce çıkardık, onlar daha sonra çıkarlardı. Lisede tarih ve coğrafya derslerim iyiydi, arkadaşlarıma yardım ederdim. Matematiğim pek iyi değildi, geometri ve kimya derslerini severdim.
Yemek dersi, servis dersi gördüm. Çatal bıçak nereye konulur, tatlılar nasıl yapılır, öğrendik. Malzemeleri evden alır okulda pişirirdik. Annem malzeme listesini görünce “Pahalıya mal oluyor, tatlıya altı yumurta mı kırılır?” derdi. Yaptığım tatlıları eve getirirdim, afiyetle yerdik.
Tasarım derslerim vardı. Çizim yapar, kalıp çıkarırdım. Renklendirme ve kombinleme yapardık. Babam derslerim için bana çok güzel bir Singer dikiş makinesi almıştı. Çok güzel dikiş dikerdim. Arkadaşlarımla diktiğimiz kıyafetleri giyer, mankenlik yapardık. Bir projem için şapka tasarımı yapmıştım fakat annem pek hoş karşılamadı. Annem babama göre daha tutucu biriydi. Babam ise beni her konuda çok destekleyen bir adamdı. Hala dikiş yapmaya devam ediyorum. En son çanta ve telefon kılıfı tasarımı yaptım. Yastık dikmeyi severim. Sevdiklerime de yapar, hediye ederim.
Ahmet Necdet Sezer ile Tanışmam
O zamanlar on sekiz, on dokuz yaşlarındaydım. Afyon’da oturuyorduk. Oturduğumuz apartmanda üst komşumuz albaydı. Bizi orduevinde bir gösteri izlemeye davet etmişti. Arkadaşımla orduevindeki gazinoya gösteri izlemeye gittik. Ahmet Necdet Sezer beni orada görmüş, beğenmiş. Sonra annesi gelip anneanneme haber vermiş. Ahmet Necdet Sezer beni istemeye gelmişti fakat bizim ailemizde tanıdık olmayana kız verilmez. Annem evlenmemizi istemedi. O dönem Ahmet Necdet Sezer Başkale’de göreve gidecekmiş, evlenseydik oraya taşınacaktım.
Bayram ile Evliliğimiz
Eşimle Niğde’deki bir düğünde tanışmıştık. Bayram anneannemin yeğeniydi. Akraba olduğumuz için arada sırada görüşürdük. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Baraj Mühendisliği okuyordu, tahsilli olması beni etkilemişti. Anneannem Bayram’la evlenmemi çok istedi. Yazın nişanlandık sonra Bayram’ın okulu biter bitmez ben yirmi iki yaşındayken Adana’da evlendik. Balayımızı Bursa Uludağ’da yaptık. Balayı dönüşü İstanbul’a, Bayram’ın annesinin yanına taşındık. O zamanlar Bayram çalışmıyordu. Yüksek öğrenimini tamamlamak için tez yazıyordu, çok yoğundu. Mütevazi bir ailesi vardı, yaşam tarzları bana pek uymuyordu. Bizim Adana’daki evimiz çok güzeldi. Niğde’deki evimiz de Asmalı Konak gibiydi. Bayram’la İstanbul Fatih’te bir eve taşınmıştık ve evimiz çok küçüktü. Çeyizlerimi açacak yer bile bulamadım, çok üzülmüştüm. Ailemi çok özlüyordum. Haftada bir mutlaka postaneye gider bizimkileri arardım. Anneme telefonda çok ağlardım.
İspanyol Paça Pantolon
Babam çok aydın bir adamdı, bizi de öyle yetiştirmişti. Adana’dan İstanbul Fatih’e mini etekler, renk renk ispanyol paça pantolonlar getirmiştim. Bir gün Fatih’te ispanyol paça pantolonumu giyip dışarı çıktım. Toplu taşımaya bindiğimde insanlar pantolonuma şaşkın şaşkın baktılar, kıyafetimi garipsediler. Evdeyken genelde etek, pantolon gibi günlük kıyafetler giyerdim. Komşularım ne biçim kız evde pijama giymiyor deyip bana kızıyorlardı. Yavaş yavaş ben de bu muhitteki yaşama alıştım, evde pijama giymeye başladım. Eşim çalışmadığı için sosyal yaşamım pek yoktu. Her şey çok pahalıydı. Arada sırada eşimle gezmeye dışarı çıktığımız zamanlar oluyordu. Kız kalesini, adaları gezdik. Heybeliada çok güzeldi, faytonla gezer, plaja giderdik.
Çocuklarım
Okulu bitince Bayram hemen karayollarında bir iş buldu. Ardından ben hamile kaldım, ilk kızım Filiz’i doğurdum. Filiz altı aylıkken eşim askere gitti, ben de Adana’ya annemin yanına taşındım. Evimizi boşaltıp eşyalarımızı kaynanamın evine bıraktık. Bayram dört ay askerliğini yaptı, askerliği bitince kaynanamın evine yerleştik. Daha sonra oğlum Deniz doğdu. Deniz biraz büyüdükten sonra bir kızım daha oldu. Adana’da Güliz adında çok sevdiğim bir arkadaşım vardı, ben de kızıma onun adını koydum. Kaynanam çocuklarımı büyütürken çok yardımcı oldu. Çocuklarla pikniğe giderdik. Bazen annemlerin yanına Mersin’e giderlerdi. Annemlerin evi denize bakan, geniş bahçeli bir evdi. Fatih’teki evimize hiç benzemiyordu. Çocuklar orada vakit geçirmeyi ve oyun oynamayı çok severlerdi. İstanbul’a dönmek istemezler, ağlarlardı.
Aldatma
Aradan vakit geçti, çocuklarım büyüdü. Eşim Fatih köprüsünün yapımında çalışıyordu. Kooperatif, villa yapmaya karar verdi. Biz de oradan bir arazi satın alıp kendi villamızı inşa ettik. O zamanlar babam da bize destek oldu. Deniz Kabataş Lisesine; Güliz Nişantaşı Kız Lisesine gidiyordu. Filiz de Fatih Lisesini bitirmişti. Eşim işinde yükseldi, o zamanın belediye başkanı Nurettin Sözen ile çalışıyordu. Kimisi yükselince makamı, itibarı kaldıramaz. Benim eşim de kaldıramadı. Bir gün sekreteri hayırlı olsun demek için evimize çat kapı geldi. O kadından hiç hoşlanmamıştım. Fakat rahatsız olsam da misafir olduğu için bir şey demedim. Daha sonra eşimin beni sekreteriyle aldattığını öğrendim. Beraber tatile gitmişler. Öğrendiğimi söylediğimde eşim “Notlarımı almak için benimle geldi, mesleğime mani oluyorsun.” dedi. Bana yalan söyledi. Bu olaylar duyulunca kamu görevinden çıkarıldı. Daha sonra özel bir şirkette çalışmaya başladı. Şantiyenin uzakta olmasını bahane ederek eve gelmemeye başladı.
Ayrılık
Eşim eve gelmediği gibi ödemelerimizi de yapmamaya başladı. En sonunda evimize haciz geldi. Hacizler, icralar iyice artınca babamdan yardım istedim. Bize destek verdi, maddi yardımda bulundu. Ne olursa olsun babam beni hep destekledi. O zamanlar komşumuz da bana çok yardımcı oldu. Çocuklarımı arabayla okula götürüp getirdi. Kızım Güliz durumumuz kötüleşince okuluna burs başvurusu yapmak istedi. Burs başvurusu için de nüfus belgesi isteniyor. Beraber muhtarlığa gittik, nüfus kağıdı istedik. Nüfus kağıdında kardeşler kısmında bir çocuğun ismi yazıyordu. Öğrendim ki Bayram noter aracılığıyla nüfusuna o sekreterden yaptığı çocuğu yazdırmış. Kartal’da bir ev tutmuş, o sekreter kadınla beraber yaşıyormuş. Daha sonra Bayram’la yüzleştim, yine yalanlar söyledi. Bu yüzleşme onu son görüşüm oldu.
Yeni Hayat
Bayram’la ayrıldıktan sonra oturduğumuz evi sattığını öğrendim. Ekonomik özgürlüğüm olmadığı için o dönem çok mağdur oldum. Kardeşlerimin ve babamın maddi desteğiyle bir daire tuttum. Çocuklarımı yalnız büyüttüm, onlara hem anne hem de baba oldum. Filiz inşaat mühendisliği bölümünden mezun oldu, diplomasını Mustafa Sarıgül verdi. Filiz’in mezuniyeti kızımla gurur duyduğum anlardan biriydi. Deniz doktor oldu ve Mersin’e taşındı. Güliz de makine mühendisliği okudu, Ford’ta çalışıyordu. Londra’da bir görev verdiler o nedenle bir süre Londra’da yaşadı. Londra’dan döndükten sonra Mercedes’te çalışmaya başladı.
Günümüz
Şimdi İstanbul’da kızım Filiz ile beraber yaşıyorum. Boş vakitlerimde dikiş, nakış işleri yapmaktan hoşlanıyorum. Renk renk yastıklar, çantalar, telefon kılıfları yapıyorum. Yaptıklarımı arkadaşlarıma, akrabalarıma hediye ediyorum. Covid nedeniyle şimdilerde pek gidemesem de yeni yerler görmekten ve gezmekten keyif alırım. Hatırlıyorum da oğlum Deniz ile Karadeniz gezisi yapmıştık, o taraflar çok güzeldi. İzmir’i de gezdiğimde çok beğenmiştim, sahili çok güzeldi. Siyasetle ilgilenmekten hoşlanırım, gündemi mutlaka takip ederim. Kardeşlerimle sohbet etmeyi, görüşmeyi çok severim.
En sevdiği şarkılar:
- Neşet Ertaş – Ah Yalan Dünya
- Kayahan – Bir Aşk Hikayesi
- Neşe Karaböcek – Aşkın Kanunu
- Zeki Müren – İnleyen Nağmeler
- Nesrin Sipahi – Gözleri Aşka Gülen
En sevdiği filmler: Zeki Müren filmleri, Titanic
En sevdiği kitap: Halide Edip Adıvar’ın romanları
En sevdiği şiir: Ahmet Muhip Dıranas – Fahriye Abla
En sevdiği atasözü: Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar